14 Mayıs 2014

Gün Kömürden Daha Kara...

        
        Gün kömürden daha kara... Bugün ocaklarda ateş var, kalpler yangın yeri. Hem çaresizlik hem bekleyiş yakmakta bizleri. Yitip gidenler, gidenlerin ardında kalanlar... Söylenecek söz yok. Nefeslerde, sözlerde düğümlenmekte boğazlarda. Biz ise sözün bittiği yerde beklemekteyiz. Birkaç iyi haber duyabilmek için. İçim acıyor, yüreğim ise daha da beter. Yüzler gülmez, yürekler ise kömür karası bugün. Ölüm bir nefes kadar yakın ve anlık işte. Allah'ım rahmetinle muamele eyle, geride kalanlara sabır ihsan et. Rabbim, sıkıntılarından kurtarsın inşallah, madende can derdindeki madencilerimizi, hastanede yarılı yatanlarımızı. Umutla bekleyenler huzura kavuşsun inşallah.. Bizlerde bolca dua edelim...

5 Mart 2014

TERECİ YÖRESEL BAKKAL, İZMİR

       Bir çoğumuz gibi bende farklı yerler keşfetmeyi seviyorum. Tereci Gıda da bu yeni yerlerden birisi. Arkadaşlarımdan çok duymuştum ama bir türlü denk gelmemiş, gidememiştik. İzmir de bir kaç tane şubeside mevcut. Karşıyaka tarafında bulunuyor bütün yerleri. Mavişehir, Yeni Girne, Soğukkuyu.. Bizde bu sefer şeytanın bacağını kırdık. Gidelim dedik, gittik. Güzel, keyifli biraz uzun kuyruk beklemeceli bir mekan. :))Bilmedik bilemedik rezervasyon yaptırmadan gittik. Biraz fazla talep gören bir yer olduğundan kapıda biraz bekledik, kahvaltı yapmak için! Valla bu aralar genelde tercih ettiğimiz yerlere rezervasyonsuz gidersek kapıdaki uzun kuyruktan nasibimizi alır olduk. Beklediğimize değdi ama.
       Şu masalara bakarmısınız? Nasılda keyifli ve farklı. Masaları seramikle kaplayarak tarihsel bir dokunuş yakalamışlar. Ki zaten içerideki herşey otantik ve sizi geçmişe götürüyor. Hatta küçük küçük bungalov tipi evlerde yapmışlar. Aileler, kendini sadece sevdikleriyle görmek istenler, bana özel bir yer olmassa gitmem diyenler için ideal :D Kahvaltıya gelince serpme olarak geliyor fakat herşeyi tek tek siz seçiyorsunuz. Hatta tadına bakıp seçme imkanınız da var. Çünkü içeride size getirilen tüm ürünler satılmakta. O yüzden seçiminizi yapmadan önce tadına bakma şansınız var. Eee çok beğenirseniz evinize de alırsınız. :)) Sadece kahvaltılık ürünler değil daha bir çok üründe satılmakta. Kuru gıdalardan tutunda, bal reçele kadar. Birçok seçeneği bir arada sunuyorlar. Hatta kahvaltı sırasında içeride sattıkları ürünlerden, hazırladıkları şerbetlerden sürekli olarak tadım yaptırıyorlar...

       Kahvaltı tabkaları da pek güzeldi. Sıradan olmayan şeyleri severim ben. Şekilli şekilli tabakları görünce hoşuma gitti. Yediğim yemekten daha bir keyif aldım. Ne de olsa sunum önemli. Önce gözümüze hoş gelecekki yenilen yemek, sonra tadı güzel olacak. Ancak o zaman keyifle tamamlanır yemek faslı. Her yöreden farklı tatlar vardı menüde. Bizde Mıhlamayı görünce tabiki dayanamadık. (Nişnlımın Rizeli olduğunu ayrıca belirtmek isterim :)) Zaten gittiğimiz kahvaltılarda menüde mıhlama varsa, iilaki bizim masamızdada olur. Mıhlama fena değildi. Bir Rizeliye memleketinin yemeğinide kolay kolay beğendiremessiniz oda ayrı. Ya tereyağı oralardaki gb olmaz yada peyniri :)

       Küçük bir uyarı yapmak istiyorum. Herşeyi tek tek söylediğimiz için, ilk başta söylerken az gibi geliyor ama önünüze gelince baya kalan oluyor. Dikkat edin ki boşuna aldıklarımız çöp olmasın. Zaten adetle söyleniyor peynir bile. Böyle bir durumda israfa gerek var mı? Yeriz biticek gibiyse bir daha söyleriz hepsi elimizde! 

       Sizde yeni yerler keşfedelim, kahvaltıya farklı bir yere gidelim bu haftasonu diye düşünenlerdenseniz. Tercih edilebilecek bir mekan. Şimdiden keyifli haftasonları ve afiyet olsunn :))

20 Şubat 2014

RASTLANTI YOKTUR, NEDEN VARDIR _ Nuray Sayarı

      


 Mutlu günler efendimm :) Bir kitabımızın daha okunup sonuna gelinmesiyle, benimde sizlere onu anlatmam şart olur. Hemen kısaca size kitapla tanışmamı anlatmak istiyorum. İzmirin o güzel Kordonun da Arma Kitap Cafe adlı mekanda otururken, duramadım hemen kitaplara göz attım. Bir kaç kitap kucağımda toplamıştım ki o kapağı gördüm. Kapağında; ''Rastlantı Yoktur Neden Vardır'' yazıyordu. Benim o kitaba elimin gitmesi de onu almam da orada bulunmamda rastlantı değildi biliyorum. Etkilenmiştim, doğruydu. Herşeyin bir nedeni vardı. Var oluşumuzun olduğu gibi. Hayatta hiçbir şey öylesine olmazdı, olamazdı. O gün bu kitaba karşı içimde garip bir şekilde benim olsun isteği duydum. Benim olmalıydı, alıp okumalıydım. Zaten bir zaman sonrada aldım kitabımı. Fakat okumaya başlamam biraz daha uzun sürdü. Ve sonunda bitti. Huzurla okudum. O gün bu kitapla karşılaşmamın bir nedeni olduğunu, bugün çok daha iyi anlıyorum. Hatta kitabımı bugüne kadar okumamında benim için şans olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bazen insanın okuduğunu anlayabilmesi ve hayatında bir yere koyabilmesi için algılarının açılması gerekiyormuş. Kimi zaman çekilen sıkıntılar algımızı arttıyor, kimi zamanda isteklerimiz. Şunu biliyorum ki sıkıntı çekmeden hayalini kurduğunuz şeye ulaşamıyorsunuz. Oyüzden diyorum ki bu kitabı doya doya, kana kana, düşüne düşüne okuyun. Hatta ben kitaplarıma kıyamadığım için altını çizemem, genelde post-it yapıştırırım en fazla. Fakat bu kitapta altı çizilesi birçok cümle olduğundan ikinci kez okuyup, önemli cümlelerle buluşmak niyetindeyim. Hepsinn altını çizicem :)


       Kitabımızda insan öz'üne kavuşuyor. kendini, varlığının aslında nasıl bir mucize olduğunu idrak ediyor yada etmesine vesile oluyor. Biraz düşünmek (iyi düşünmek, güzeli istemek) ve herşeyden önemlisi kendimize ve yapabileceklerimize inanmak gerektiğini vurguluyor. Akıcı bir dille yazılmış, içten ve samimi. Hatta öyle ki fazlasıyla da bizden. Yazarımız okuyucularının mektuplarına da yer vermiş. Kendini tanımanıza anlamanıza olanak sağlayabilecek bir eser.. Böylece aslında düşüncelerinizde hiç de yanlız olmadığınızı görmenize vesile oluyor. 

       Şunuda söylemeden geçemeyeceğim. Bu kitabı almadan önce çok düşündüm. Evet Nuray Sayarı'yı astrolog olarak beğenir severim ama konu kitap yazmaya gelince biraz düşündüm. Emin olamadım ama onu almak arzusu hep içimdeydi. İyikide almışım.



   O zaman sizde bu kitabın hayatınızı olumlu olarak değiştirebileceğine niyet edin ve okumaya başlayın! 

14 Şubat 2014

SEVMEK GÜZEL ŞEY...

seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
 
seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…


İnsan sevince hep sevilmek istiyor değil mi? Karşılıksız sevmek hiç yok bizim ruhumuzda. Oysa keşke nedensiz, sebepsiz ve karşılıksız öylece sevebilsek. (Tabiki karşılık dediğim git aşık ol birine o seni istemesin ama sen ömrünü onu sevmekle tüket değil. Yanınızda olan sevgisi yüreğinize değmiş tüm insanlardan bahsediyorum. İster arkadaş, dost olsun isterseniz sevgili yada anne baba.) İşte ozaman değmeğin keyfimize, hayattan aldığımız mutluluğa. İnsan içinden geleni yapabiliyor o zaman ve bu yüzden hayatın tadını çıkartıp, bu mutluluğu iliklerinde hissedebiliyor. İnanın bana öyle. Kendimden pay biçiyorum. Sevgilim, beni düşünüp yani benim yaptığım gibi karşılık vermeyince nasıl sinir olup kendimi harap ettiğimi bilemessiniz. Sinirimden o günün öylece sinir harbi şeklinde ve ah vah keşke yapmasaydım demekle geçip gitmesine neden oluyordum. Ama biliyordum beni sevdiğini ve bunu süprizlerle ve benim gibi düşünerek dile getiremediğini. Buna rağmen benim önemsediğim günlerde yinede bekliyordum. Bir zaman sonra bu bizi çok yıpratmaya ve onun bazı şeyleri daha çok yapmamasına benim daha çok sinirlenmeme neden oldu. Sonra düşündüm, ya bu adamdan vazgeçecektim yada kendimi büyük beklentiler içine sokmaktan ve onu değiştirmeyeçalışmaktan vazgeçecektim. Ben ondan vazgeçmedim ben aslında yanlış olan içimde sürekli vıdı vıdı yapanı terk ettim. Ve şimdi inanınki çok keyifli herşey. Sadece keyifli mi hayır! Aşk daha fazla var, süprizler var. Beklentisiz yaşamanın saflığı, güzelliği, tadı var. Yakınarak beklediğim herşeyin kendiliğinden olduğu öyle şahane anlarım var ki. O yüzden herşeyi ve herkesi oluruna bırakarak sevmek, içinizden geldiği gibi sevginizi gösterebildiğiniz gibi sevmek ÇOK ÖNEMLİ. Siz sevdiğinizi mutlu ettiğiniz zaman, onun için sadece varlığı için, yanınızda olabildiği için,  onun sizi daha çok sevdiğini görecek ve bunu hissedebileceksiniz. Sonuçta hepimizin sevme şekli, bu sevgiyi anlatma biçimi çok farklı; biz birbirimizden çok farklıyız çünkü. O halde gelin sadece sevelim, bugün yarın değil, her an her dakika kalbimiz sevgiyle atsın.  Ve nedenlere bağlanmaktan vazgeçelim. Hep sevgiyle kalalım. HAYATIN TADI BİZ ONU SEVDİKÇE ÇIKAR. Sevmeyi sevenlerden olmak ve hayatımızda ise sevginin kıymetini bilenlerin olması dileğiyle!!!
Sevgimiz bir ağacın kökleri gibi her daim büyüsün ve kuvvetlensin...




 

7 Şubat 2014

CUMA, CUMARTESİ, PAZAR :)


       Kocaman bir hafta içi günlerinin daha sonuna geldik. Mesaimiz şuan son dakikalarında. O yüzden benimde keyfime diyecek yok. :) Bütün haftanın yorgunluğunu atmak için kafam planlarımı ardı arkasına yapıp duruyorum. Gerçi bu aralar ben haftasonları daha çok koştursamda, pek yapılan planlarıma sadık kalamasamda olsun. En azından böyle güzel telaşlarım olduğu için şükrediyorum! İnsan her anının kıymetini bilerek yaşamalı. Eee hadi ozaman sizde anınızı mutlu kılmak için bir şeyler yapın. İyi ve güzel olan her şeyi hayatınıza katın ve kendinizi bırakın... Hepimize keyifle ve sevdiklerimizle geçirebileceğimiz güzel bir haftasonu dilerim.

4 Şubat 2014

''RETRO'' STİL EV DEKORASYONU...

     



       Düğün telaşı başladı, sıra evi döşemeye geldi. Ev hazır peki ya mobilyalar? Mobilya seçmek zor bir iş eğer ne istediğinizden emin değilseniz. Bende tam da bu noktadan yola çıkarak size bir kaç örnek ve stiller hakkında bilgi vermeyi amaçladım umarım yardımcı olabilirim. Bu keyifli ve aynı zamanda zor süreçte sizlere katkım olursa pek mutlu olurum :) Çünkü insanın aklındaki soruların hiç bitmediği bir dönem bunun çok farkındayım! Peki ne yapacaksınız? Öncelikle kendinize sorular sorun. Hangi tarz bir ev hayal ediyorsunuz? Nerede yaşamak sizi mutlu eder? Hangi mobilyalar size huzur verir? Hangi renkler hayatınıza daha da renk katacak? Ama unutmayalım ki herşeyin fazlası zarar. Bir stili bir rengi evinizde kullanacağınız zaman onu harmanlamanızı, etkisini başka objelerle biraz azaltmanızı öneriyorum. İlk başlarda çok güzel gelebilir herşeyin aynı olması fakat bir zamandan sonra bu aynılık sizi yoracaktır. Buna dikket ederek seçim yaparsanız eviniz sandığınızdan daha keyifli hale gelir!

Diğer bir taraftanda bu yazım; evinde küçük değişiklikler yapmak isteyenlere ve retro benim hayat tarzım diyenlere gelsin :D


       Retronun anlamı ''geriye, geriye bakış, geçmişe, tersine'' dir. Ayrıca bu terimin kökeni geçmişe bakış anlamına gelen retrospective'den gelmektedir. Geçmişte yaygın olarak kullanılan benimsenmiş bir akımın yeniden kullanılarak yaygınlaştırılmasıdır RETRO. Kısaca bu stile geçmişe dönüş modası diyebiliriz. Çok renkli ve eğlenceli bir stildir. (bence!) 1950 ve 1980 yılları arasında kullanılan mobilya ve dekorasyon ürünlerinin modern eşyalarla birlikte kullanılması retro stilini tanımlar.

Benim bu stilde en beğendiğim özelliklerden biri ise canlı renklerin hakimiyeti. Sarılar, kırmızılar, turkuazlar... Evinize, hayatınıza canlılık katmanız için varlar sanki. Renkli bir sandalye, pachwork kaplanmış bir berjer, ahşap bir çalışma masası, canlı ve farklı formlardaki bu ürünleri kullandığınızda yada bir duvarınızı canlı bir renge boyayarak, duvar kağıdı kaplayarak evinizin tarz sahibi bir mekana dönüştüğünü fark edeceksiniz.












        Retro keyfin, rengin, enerjinin dekorasyona dönüştüğü bir stildir. Canlı cap canlı olmaya hazırlanın! Sandalyeler, geometrik ve çiçek duvar kağıtları, perdeler, baskılı kumaşlar, koltuklar ağırlıklı olarak kullanılmaktadır.  Yer döşemelerinde ise ahşap ve doğal parkeler tercih edilmektedir.




 
  
 Retro stili evinize uygulamaya karar verirseniniz. Bütün odalarda, evin her yerinde uygulamaktan kaçınmanız daha doğru olur. Böylece abartıya kaçmadan, gözü yormayan sade eğlenceli ve aynı zamnda çok şık bir etki bırakmanız mümkün olabilir. Önemli olan doğru parçaları birleştirebilmek. Ve dozunu iyi ayarlamak...







30 Ocak 2014

BÖĞÜRTLEN KIŞI _ Sarah Jio



       Havaların tam da soğuduğu günlerde elime aldığım bu kitap içimi ısıttı. İnsanların yüreğine dokunan sıcacık, içten ve duygu dolu bir kitap. Soluksuz okuduklarımdan. Zaten üç gündede bitti. Eğer vaktiniz varsa bi günde bile bitirebilirsiniz! Sayfalar akıp gidiyor, okumasanız meraktan deli oluyorsunuz. İçerden bi ses beyninizi kemiriyor ne oldu? ya şimdi ne olacak? diye. Eğer bu tarz kitapları seviyorsanız ve okumadıysanız hadi başlayın bir an önce, haftasonu okuyuverin ;) Öncelikle bu kitapta beni çeken şeyin böğürtleni çok sevmem olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Kitapçılarda ilk gördüğüm aaa böğürtlen kışı diyo. Ne kadar sevimlidir, kesin eğlenceli olacak. Böğürtlenlerden bahsedecek şahane diye düşünmekten kendimi alamadığımı hatta sırf bu yüzden kitabının arka kapağını bile okumadığımı söyleyebilirim. Hatta kitabı okumaya başladığım ana kadar da kitap hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ne anlattığını bilmiyordum ama güzel olduğundan emindim aynı ''Mart Menekşeleri''nde olduğu gibi. Yazarın ilk kitabıda beni esir almıştı okuduğum bu üçüncü kitabıda...

       Romanı özetlemek olayları anlatmak istemiyorum. Çünkü bir hevesle başlayın ve sonrası aksın gitsin ne olduğunu bilmeden merak ederek ve bunun tadını çıkararak okuyun istiyorum. Sadece şunu söylemek isterim. Mayıs ayında çıkan kar fırtınası ile ilgili yapılacak haber, bir çok insanın hayatını derinden etkileyecektir...
Böğürtlen Kışı.

Son olarak birde yazarın bizimle paylaştığı Böğürtlen Kışı şarkısını sizde dinleyin istedim işte burda buyrun:

http://m.youtube.com/watch?v=q1xD5CWq1YQ&desktop_uri=%2Fwatch%3Fv%3Dq1xD5CWq1YQ