31 Aralık 2012

MUTLU BİR YIL OLMASI DİLEĞİYLE...






     Herkese mutlu, bereketli, sağlıklı, sevgiyle ve AŞKla dolu bir yıl diliyorum. Sevdiklerinizle birlikte tadına doyamadığınız günler geçirmeniz, her anınızın hatıralarınızda kalan mükemmel hikayeleriniz olması dileğiyle iyi seneler :) Ahh bu arada bol okumalı, bol kitaplı, bol yeni şeyler izlemeli, bol yeni tatlar denemeli ve bol gezmeli, bol yeni yerlere gitmeli bir yıl olsun :D

DÖNÜŞÜM _ Franz Kafka



       Sonunda okuyabildim bu kitabı. Zaten her blogda her sitede karşıma çıkıyordu. Merakım da iyice artmıştı bu kitaba sonunda bir arkadaşımdan edinip hemen okudum. Kısacık bir kitap olduğu için hemencecik bitirdim. Klasiklerimizden olan bu kitap gerçekten derin acılar barındırıyor. Yazarın hayatıyla ilgili öğrendiğim şeylerde kitabı anlamam açısından oldukça önemliydi. Dışlanmış, hor görülmüş bir hayattan; dünyanın adını duyduğu yazarlığa...
    
       Gregor Samsa ailesine bakan, çalışıp onlara yeterli olmaya çalışan bir gençtir. Kitap, kahramanımız olan Gregor Samsa'nın bir sabah böcek olarak uyanmasıyla başlar. Hayatı yavaş yavaş değişime uğrar. Önce bu durumun düzeleceğine olan inancı tamdır. Fakat zamanla bu durum değişir. Artık yalnızdır, bir odada kapalı yaşamakta ve herkes ona tiksinerek bakmaktadır. Ailesi zorunluluktan ona yemek verir olmuştur. Kimse onunla ilgilenmez. O sadece bir yüktür artık. Aslında bu kitapta sadece insanın fiziksel olarak dönüşümü anlatılmamış. İnceden inceye kişilik dönüşümleri ve fikirlerin tamamen değişip farklılaşmasından bahsediliyor. Hayata karşı farklı bir bakış açısı.


    

2012'nin Son Çekilişi :)



                       http://delikitap.blogspot.com/2012/12/guzel-cekilisler.html

ELİŞİ DEFTERİ' nden yeni yıl için bloggerlara bir çekiliş :)

28 Aralık 2012

FİRARPEREST _Elif Şafak



       Bu kitap okuduğum ikinci Elif Şafak kitabıydı. İlki AŞK'tı, çok severek okudum çok beğendiğim bir kitap. Neyse bu kitabında ismi beni çekti sanırım içine bile bakmadan nasıl aldım anlamadım. Benim için biraz hayal kırıklığı oldu çünkü ben çok fazla parça parça hikayeleri konuları sevemiyorum nedense. Odaklanamıyormuyum? olabilirr bilmiyorum. Aylardır elimde bu yüzden bir türlü bitmek bilmedi gerçi bende çekmedi die tembellik ettim sanırım. İnsan okumak isteyince okuyor çünkü üç günde bitti aylardır bitemeyen kitap :) Bu kitabının ise köşe yazılarından derleme olduğunu bile okuduktan sonra öğrendim.

       Firarperest'te belli bir olay yok. Farklı konular hakkında düşüncelerini, gördüklerini, ona gelen mektuplardan bazı bölümleri paylaşmış, başından geçenleri, gördüklerini anlatmış, okurlarıyla aralarında geçen söyleşilerden alıntı yapıp olayları vurgulamış yazarımız. Bazı cümleleri gerçekten iyiydi, altını çizdiklerim olmadı değil. Ama yine de çok etkilendiğimi söyleyemem.

''Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklarından ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketler varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına...''

MÜKEMMELLL FONDÜ _ Kahve Dünyası


        Dün yine kız kıza çıkılan bir akşam gezmesindeydikk :) Vee öyle güzel şeylerden yedik ki paylaşmadan edemiyorumm.



          Sabah sabah bu resmi görünce daha bi mutlu oldum ben, günüm daha bi güzel geçio gibi sanki :) http://kitaperisi.blogspot.com/ ile Kış aylarımızın vazgeçilmez zevklerinden birisidir. Önce kitapçıları gezeriz, o kokuyu alırız, ardından da ''Kahve Dünyası''nın sütlü şekerli türk kahvesi ile fondümüzü yeriz. :) koyu sohbetlere dalarız. Dün yine öyle günlerden biriydi. Keyifli sohbetimiz fondüyle dahada bir keyiflendi. Yeni yıldan, kitaplardan herşeylerden konuştuk. Zaman nasıl geçti anlamadık bile. Neyse Kahve dünyasının herşeyi çok güzel bunu anlatmaya gerek yok biliyorum ama yinede bilmeyen tatmayan varsa eğer  mutlaka ''fondü''sünü yesinler. Mesela ben her zaman şu fondüyü yerken bir yerlerime bulaştırıyorum. Nasıl bir yemek benimki, nasıl bi mutluluk yaşıyorsam o an  bilmiyorum ??? Dün de öyle oldu yine kazagım pantalonum her yerim çikolata oldu :)) Gerçekten öyle güzel kii anlatılmazz tadılır!


Hadi en kısa zamanda bir kahve dünyasına uğrayın. Buarada yılbaşı için birçok hediye seçenekleride bulunmakta. Eğer kahve düşkünü sevdikleriniz varsa uğrayıp bir göz atın derim :)

27 Aralık 2012

ATEŞBÖCEĞİ YOLU _ Kristin Hannah


       Yatağımda oturmuş, penceremden görünen o yaprakları dökülmüş ağaçlarımıza bakarken, bu kitabın beni nasıl etkilediğini düşündüm. İnsanın hayatına anlam katan dostluklar, sevgiler... Ve birde olmadıklarını düşündüm, bunlar olmadan tıpkı yapraklarını dökmüş ağaçlar kadar kuru ve yalnızız. Nasıl başladım ve bir günde nasıl kitabın 500 sayfasını okudum anlayamadım ben :) Hikayesi beni içine aldı, TullyleKate' in hikayesinde kayboldum, dostluklarında hapsoldum sanki. Neyi nasıl anlatmalıyım bilemiyorum ama kitap bittiğinde iyi ki okumuşum dedim. İki kadının tesadüflerle başlayan arkadaşlıkları zaman içerisinde bir ömür boyu sürecek olan dostluğa dönüşür.

       İki farklı karaktere sahip, neredeyse tamamen zıt, iki kız çocuğundan bahsediliyor Ateşböceği Yolu'nda. Tully, babaannesiyle yaşamaktadır. Annesi onu yanında istemez, kendi hayatına bakar, her seferinde onu terk edep gider. Babasının ise kim olduğu belli değildir. Buna rağmen Tully; çevresindeki insanları etkileyen, girdiği her ortamda kendini fark ettiren, güzel ve çok popüler bir kızdır. Kate ise; anne-babasının üzerine titrediği, mutlu bir ailede büyüyen, biraz içine kapanık, fazla arkadaşı olmayan, asosyal bir kızdır. Tully' nin annesiyle beraber Kate'in evinin karşına taşınmasından sonra yolları kesişiyor bu iki kızın. Tully' nin başına gelen kötü bir olayın ardından, Ateşböceği yolunda dostluklarının temelleri atılıyor. Sonrasında hayatlarında yer alan en küçük detayı bile paylaşmaktan çekinmedikleri, yaşadıklarını saniye saniye birbirlerine anlattıkları iki küçük kızdır onlar. Beraber düşledikleri yolda yanyana ilerliyorlar. Aynı okullarda okuyorlar, aynı evi paylaşıyorlar. Kızıyorlar, ağlıyorlar ve kırılıyorlar ama yinede birbirlerine sırtlarını dönmüyorlar. Zamanla istekleri beklentileri değişiyor. Tully; iş ve kariyer diyor, büyük bir hırsla azimle çalışıyor çabalıyor.  Kate ise; aşk ve aile diyor. Sonunda ikiside kendi hayallerine dalıyor. Ama hiç bir zaman birbirlerine olan bağlılıklarını kaybetmiyorlar. Ne olursa olsun, araya ne girerse girsin. Sonsuza kadar Dost onlar...

       Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir hikaye. Okuması kolay, anlaşır bir dili var. Kitaba dipnotlar eklenmiş. Kitapseverlere 80'li ve 90'lı yıllar hakkında bilgiler verilmiş, açıklamalar yapılmış. Buda bence öyküye başka bir tat katmış. Kristin Hannah'ın okuduğum ilk kitabı. Üzerimde güzel bir etki bıraktı. Bakalım bundan sonra nasıl bir hikayeyle beni içine alacak? Bu sıcacık dostluk hikayesini keyifle okuyacağınızı garanti ediyorum.Şimdiden iyi okumalar...

26 Aralık 2012

KAYIP GÜL _ Serdar Özkan



       İkincisi çıkan kitabımızın ilkini ben ancak okuyabildim.  Fakat bu kitapla ilgili öyle farklı yorumlar duydum ki okur severler sanki ikiye ayrılmış bir kısım diyor şahane, bir kısım diyor bekleneni bulamadım. Bu yüzden kitabı okuyup kendim karar vermek istedim. Okudum, beklentilerimi tam olarak karşıladı mı? Hayır. Tabi ki hakkını da yemeyeceğim. Hayatıma farklı bir açıdan bakmamı sağladı, bana kattıkları da var. Hikayesinin konusu da -daha derinleştirilebilir, daha yoğun anlatılabilirdi- etkileyici. 

       Diana annesiyle beraber yasamakta olan zengin bir genç kızdır. Bu zenginliği ve popülerliğini arttıracağına inandığı için hukuk okumayı tercih etmiştir. Fakat kalbi yazar olma isteğiyle doludur. Annesinin ölümünden sonra bütün hayatı tamamen değişir. Babasını gerçekte ölmediğini ve aslında bir ikiz kardeşi olduğunu öğrenir. Annesi ise ölmeden önce yazdığı mektupta kardeşini bulmasını ister. İkizinin öyküler yazdığından, güllere olan düşkünlüğünden bahseder bu mektupta ve birbirlerini bulduklarında her şeyin çok güzel olacağını anlatır. Diana ise kararsızdır. En sonunda merakına yenilir ve kardeşini aramaya başlar. Ellerindeki mektupların yardımıyla kardeşinin gidebileceği yerleri aramaya başlar. Bu sırada Zeynep Hanımla karşılaşır. İste güllerin hikayesi de burada başlıyor. Kitabın büyüsünü bozmamak ve heyecanınızı taze tutmak için buradan sonrasını yazmıyorum. Ben şaşırtıcı bir son ile karşılaştım. Bakalım sizler ne düşüneceksiniz. Ama sunuda eklemeden duramayacağım. Kitabın sonu tam bitmemiş sanki devam edecekmiş de kitap uzamasın diye kesmiş gibi geldi bana.   

25 Aralık 2012

MİDPOİNT _ Enfess Tatlar



       Gitmekten keyif aldığımız İzmir mekanlarından biri ''Midpoint''. İlk kez arkadaş ortamında bir çay içelim diye uğramıştık, nefes molası dinlenme yeri. Etraftaki insanlara bakınca, yüzlerindeki ifadeler, benim yemeklerin güzel olduğunu düşünmeme sebep oldu. Kısa bir zaman sonrada zaten o  yemeklerden tattık. Ben tavuklu wrap dürüm gibi birşey yemiştim, sevgilimde köri soslu tavuk tercih etmişti. Sevgilimle yemeklerine hayran kaldık diyebilirim :) Zaman zaman oraya gidip yemek yiyoruz artık. Hatta ilk maaşımı alır almaz iş çıkısında onu oraya götürmüştüm :)).
       İnsanı rahatlatan, dostlarla arkadaşlarla gidilip koyu muhabbetlere dalınacak bir yer diye düşünüyorum. Mekanın iç dizaynı da bir o kadar güzel geldi bana. Ahşap masaların verdiği sıcaklık, rahatlık hoşuma gidiyor. İç dekorasyon öyle hoş detaylarla dolu ki ben gitmekten çok keyif alıyorum. Eğer önünden geçerseniz burada durup dinlenmelisiniz. Size keyif verecek: Şahane yemekler, keyifli bir ortam!! yanında da size eşlik edecek sevgi insanlarınız. İnsan daha ne ister... 

SERENAD _ Zülfü Livaneli

   

       ''.... Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru! '' Serenad.

       Ne demeli, nereden başlamalı bilmiyorum...Öyle güzel bir kitap ki okumadıkça hiç bir yorum yeterli kalmayacaktır buna eminim. Serenad, öyle bir kitap ki sizi sizden alıp başka dünyalara götürüyor. Tarihi merak etmemize neden oluyor. Zaman zaman insanların çektiği acılara şahitlik etmemizi sağlıyor. Okudukça sinirleri bozuluyor insanın çünkü o kadar şey var yaşanan ve bir şekilde üstü kapatılan. Acılarıyla, aşklarıyla gerçekten çok iyi ve dolu bir kitap. Zülfi Livaneli' nin okuduğum ilk kitabı ve resmen tutuldum bu kitaba...




       Kitabımızda 3 kadından onların gizli kalmış kimliklerinden ve acılarından bahsediliyor. Ana karakterlerimiz olan Maya Duran tarafından bir uçak yolculuğu sırasında yazılıyor. Maya Duran; İstanbul Üniversitesinde,rektör hakkında çıkan haberleri toplayan okula gelen misafirleri ağırlayan sözleşmeli memurdur. Boşanmış ve oğluyla beraber yaşamaktadır. Oğluyla aralarında iletişim problemi yaşamakta ve eski kocasından hiçbir destek görmemektedir. Hayatı her gün aynı monotonlukta devam etmektedir. Misafir olarak üniversiteye gelen Prof. Maximillian Wagner ile tanışınca hayatı hiç beklenmedik bir şekilde değişir... Maya, profesörün hayatının ve onun gizli kalmış sırlarının içindedir artık. Profesörü tanıdıkça ve hayatına girdikçe kendi hayatındaki açığa çıkmamış sırlarla karşılaşmaya başlar. Ve Maya bir anda Ayşe, Semahat ve Nadia olur...

       Bu kitapla ilgili her detayı her ayrıntıyı yazmak istiyorum ama okurken benim yaşadığım heyecanı da duyun istiyorum. O yüzden buradan sonrasını anlatmayacağım Emin olabilirsiniz ki karşılaşacağınız tarih sizi şaşırtacak. Mutlaka okuyun demek istemiyorum sadece şunu bilin okumazsanız gerçekten çok şey kaybedeceksiniz.
       ''Seranad'' sizi etkisi altına alacak. Hikayesiyle büyülecek. Okudukça öğrenme isteğinizi arttıracak ve en önemlisi hayata bakış açımızı değiştirecek bir kitap.

20 Aralık 2012

KAHPERENGİ _ Hande Altaylı


       ''Bir insana yüzde yüz güvenmekle yüzde doksan dokuz güvenmek arasında dağlar kadar fark vardı.Çünkü eksilen yüzde birin nereden eksildiğini bilemezdin ve dünyanın bütün kazıkları o küçük "bir"in içinde saklanabilirdi.O yüzden yüzde doksan dokuz,yüzde yüze olduğundan daha yakındı yüzde sıfıra.''
      
       Geçmişten gelen, içinizde hiç bitmeyen, sizi tüm benliğinize kadar saran bir aşk mı? yoksa varlığı her şeyiniz olan bir dost  mu? Siz olsaydınız hangisini seçerdiniz?..

       Kitapçılarda sürekli gözüme ilişen, bende hem kapağıyla hemde adıyla merak ve okuma isteği uyandıran bir kitaptı. İçimdeki alma isteğine yenilip aldım aylar öncesinde ama okumaya bir türlü fırsat bulamamıştım. En sonunda sırayı bu  kitaba verdim ve iyiki de daha da ertelememişim diyorum. İlk sayfayı okumaya başladığımda, hikayenin içinde buldum kendimi olayların heyecanına kaptırdım. Kurgusu konusu beni büyüleyip içine hapsetti desem yanlış olmaz. Özellikle Yaslıhandaki olayların birbirine bağlanması çok iyiydi. İki farklı yaşamın anlatılışı, olayların geçişi çok etkileyiciydi.

       Kitap kısa bölümler halinde geçmiş ve şimdiyi iki ayrı öykü şeklinde harmanlayarak önümüze çıkıyor. Her bölüm öyle bir yerde kalıyor ki, meraktan okumaya devam ediyorsunuz. Sayfalar hızla çevriliyor. Bir geçmişle yüzleşiyorsunuz, bir taraftanda anı yaşıyorsunuz... Anlatılan ihanete kızamıyorsunuz bile sanki olması gereken oymuş gibi düşünüyorsunuz. Narin ile Deniz arasında geçen  Hande Altay'lı kitabı o kadar sade ve akıcı bir dil kullanarak yazmış ki, bir çırpıda okunup biten bir kitap ortaya çıkmış. 

       Narin; yalnız ve hayata karşı ayakta kalmaya çalışan bir kızdır. Aile bağları tamamen kopuk, sevgisiz bir hayatı vardır. Fakirlik, dayak ve kavgalar içinde yetişen Narin, maç sırasında gördüğü o montlu çocuğa aşık olur. Mutsuzluklar o anda, o çocuğun gözlerinde yok olur. Ama maalesef bu güzel anlar çok sürmez. Her şey yine aynı devam etmektedir. taa ki Narin'in üniversite sınavını İstanbul'a gitmesine kadar. Artık herşey geride kalmıştır. Yaslıhan, Moskof Recep, Kara Hatice, Şadiye, Mehmet ve o montlu çocuk... İstanbul da kendi ayakları üzerinde durmayı başaran Narin, bir kaza sonucu Deniz'le tanışır ve aradığı herşeyi onda bulur. Hiç hissedemediği sevgiyi, aile bağlarını, sıcak bir yuvayı, sımsıcak dostluğu ve en önemlisi güveni. Hayatı yoluna girmiş, bir düzen içinde geçmişi unutmuş yaşarken Narin bir gece de herşey aniden değişir ve içinden çıkılmaz bir hal alır. 

      Zaten bütün heyecanda burda başlıyor. Ben o heyecanı bozmak istemediğimden bahsetmiyorum ve size sadece okuyun diyorum. Hiç ama hiç pişman olmayacaksınıız!!! 

         

18 Aralık 2012

LEYLEKLERİN UÇUŞU _ Jean-Christophe Grange



    Yine bir muhteşem GRANGE kitabı. Her kitabı kusursuzz ayrı bir heyecan :) J-C. Grange her kitap severin mutlaka okunmalı olduğu bir yazar bence. Bu kitabında da okuyanları şaşırtmaya, hikayenin içine hapsetmeye devam ediyor... Gerilim yakanızı bırakmıyor. Kapılıp gidiyorsunuz. Kendinizce olayı kurgulayıp, hikayeyi tamamlamaya çalışıyorsunuz her sayfada.  


     Leylekler her yıl Avrupa'dan Afrika'ya göç ederler. Fakat bu kez bir farklılık vardır. Leylekler geri dönmemiştir. Bunun üzerine kuş bilimci Max Böhm, Louis Antioche ile bir anlaşma yapar. kuşların göç yollarını takip etmesini ve kuşların neden geri dönmediğini ögrenmesini ister. Ama bu yolculuk göründüğü kadar masum olmayacaktır... Bu teklifi kabul eden Louis, her gittiği yerde esrarengiz ölümlerle karşılaşır, olaylar karışmaya başlar ve işler çığırından çıkar. Sonunda kendini de katillerin arasında bulur...


     Bu kitabı okudukça leyleklerin hiçte göründükleri kadar masum olmadığını anlayacaksınız!!

BİR CEKİLİŞŞŞ DAHA :)



                              http://www.kontesce.blogspot.com/2012/12/yeni-yln-serefine.html

KÜRK MANTOLU MADONNA _ Sabahattin Ali




     '' Benim beklediğim aşk başka!'' dedi. '' O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka... Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek.''

      Kitabımızın kahramanı olan Raif Efendi babasının ısrarı üzerine Almaya’ya gider. Çünkü sabun fabrikalarında çalışıp, işi iyice öğrenmesi gerekmektedir. Fakat Raif Efendi' nin resim yapmaya olan düşkünlüğü ve çevresine olan merakından dolayı Almanya da sergileri ve müzeleri gezmeye başlar. Yine bir sergi sırasında hayatını tümüyle değiştirecek olan bir tabloyla karşılaşır. Bu tablodaki ''Kürk Mantolu Madonna''ya aşık olur. Ve bir tesadüf eseri o kadınla karşılaşır. Hayatının en güzel günlerini yaşamaya başlar. Fakat havrandan gelen bir telefon bütün hayatını değiştirir...

      Elinizden düşmeyecek bir kitap yemek yerken bile. :) Mutlaka alıp okunmalı diye düşündüklerimden birisi daha. Olayların kurgusu, yalın anlatımıyla çok sürükleyici. İyi ki okumuşum! dediğimiz kitaplar listesine adını yazdıracaklardan.


17 Aralık 2012

Kitap Eylemcisinden Bir Çekiliş :)




                             http://kitapeylemi.blogspot.com/2012/12/yanankaravan-cekilisi.html

14 Aralık 2012

Yeni Yıl için bir Çekiliş



http://orgukoliktenorguler.blogspot.com/2012/12/yilbasi-cekilisi.html

Sonunda Blogumdayım Yeniden :)

     Zaman nasılda hızla geçiyor. Hiç bir şeyyy anlamadan günler geçmiş. Fark ettim ki bloguma da uzun zamandır yazmıyorum. Bir kaç aydır çok yoğundum. Çok şeyler biriktirdim çok. Nişanlandım :D Hazırlık süreci benim için baya yoğun geçti. Her şeyle tek tek uğraştım içime sinsin diye, bir şey atlamayayım aman eksik olmasın diye çabaladım. Gündüzlerim gecelerime karıştı resmen :) Ama yinede çok mutluydum. Tabi bu arada gün 30 saat olsaydı dedim her seferinde. İşe kaç günler mor göz halkalarıyla gittim :) İş yerindekiler bile nişan bu hale getiriyorsa düğünü düşünemiyoruz hatta dediler. O ara bütün çevremdekilerden aynı sözü farklı yerde ve farklı yaklaşımlarla duymak oldukça keyiflendirdi :) beni. Nedense? Herkes çok çalıştı çok emek verdi . Benim için! İnsanın sevilmesi çok güzel birşey. Yanında birçok insanının olması da... Hayatta insanın ''iyiki''leri varsa gerisi geliyor zaten bunu bir kez daha anladım. Buradan da bir kez daha teşekkür ediyorum canım insanlarıma:)

     Tabi nişan derken hayattaki zevklerimi de bir kenara bırakmış değilim. Birçok yer gezdim, keyifle yeni tatlar denedim, güzel yemekler yedim. Çok güzel filmler vardı birde arada :) Birçok kitap aldım önümde kocaman bir tepecik oluşturdumm ve çok mutluyum :D (Ne kadarda çok mutluyum dedim. Zamanmın böyle geçmiş olmasına bir kez daha memnun oldum. İnsan düşününce aslında mutlu olmak için çok sebebimiz var!) Kitaplarımı vapurda okuyorum. O kadarda keyifli ki. Sağda solda bir çok insan seninle aynı anda kitap okuyor işe giderken görüyorsun. Daha bir hevesle istekle okuyorsun. Okumak güzel şey, hisli şey... Kitaplarla insanın kurduğu bağlarda çok farklı bir içtenlik var. Bu arada okuduğum kitaplarım yazılmak için sırada beklemekte. Artık fırsatta zamanda ayırmaya kararlıyım. Birde her ay yeğenime bir kitap alıyorum. Çok mutlu oluyor ve bu da her seferinde beni daha da çok keyiflendiriyor. Ona da bir kütüphane yapmak gerek :D Ne kadar küçük yaşta kitapla tanışıp severse çocuklar o kadar iyi gelecekleri için! Bu arada ne kadar çok yazasım varmış benim doyamadım bitiremedim. Kitaplarıma geçmeden son cümlelerim artık.

     Hepimizin geriye kalan 2012 günleri çokk mutlu geçsin ve tabiii bol okumalı, bol gezmeli, bol yemeli, bol izlemeli :)

29 Eylül 2012

BİR YUMAK MUTLULUK _ Debbie Macomber



              Keyifle okuduğum, beni yine mutlu eden bir kitaptı bu. Yine farklı dört hayat, iplerin gücüyle sıcak samimi bir dostluk kuruyor... Yazımı, anlatımı o kadar içten ve samimi ki insan okurken kendini kaybediyor. Bu kitap serinin ikinci kitabıydı. Ki ben üçüncü kitabı okumak için sabırsızlanıyorum :)) İnsan bu kitaba başlayınca olayların akışına kaptırıveriyor kendini, sonrasında ise gerçekmiş gibi üzülüyorsunuz. Keyifle okuyacağınıza garanti veriyorumm..

             Elise, Bethanne, Courtney; hikayemizin yeni karakterleri ve hikayenin devam karakteri Lydıa. İstemeden -çevrelerindeki insanların baskısı ile- katıldıkları Lydıa'nın çorap kursu bu üç kadın için dönüm noktası haline gelir. Önceki hayatlarında kendine karşı özgüvenlerini yitirmiş 3 kadının; kurdukları yeni arkadaşlıklar ve ördükleri çoraplar sayesinde; karşılarına çıkan küçük mucizeler ve kendileri toparlayıp, hayata tutunma serüvenlerini anlatıyor... 

20 Eylül 2012

18 Eylül 2012

ÇEKİLİŞŞ VARMIŞŞŞ :))


                       http://kahvekokulukitap.blogspot.com/2012/08/cekilisim-var.html?spref=bl

yeni kitaplarım olsun diyen, belki banada çıkar diyen, kitap isteyenn, sansıma güveniyorum diyen herkesler davetlidir sanırımm bende onlardan biriyim:))

17 Eylül 2012

SENDEN BAŞKA YOK! _ Marian Keyes


     İçler acısı bir hikaye daha... Ama anlatım o kadar güzel ki zaman zaman bütün olanlara tebessüm ediyorsunuz. ''Bu kadar yoğun bir acıyı anlatırken nasıl böyle eğlenceli olunabilir?'' sorusunun yanıtı işte bu kitapta. Olay örgüsü başlangıcı devamı ve muhteşem sonu kitabı bir kere daha okunmaya değer kılıyor. Okudukça bir sonra ne olacak bilemiyorsunuz. Bu bilinmezlik, öyküdeki o farklı gizemli tılsım, sizin daha da çok meraklanmanıza sebep oluyor. Hatta ben merakımdan ilerideki sayfalardan birini açıp okudum; ki tamda sayfasını açmışım en önemli yeri en gizli düğümü çözdümmm :)) ama siz bunu kesinlikle yapmayınn ;) Hemen kitabı alın ve okuyun pişman olmayacaksınız...

     Anna, New York'a dönüp Aidan'ı bulmak ona kavuşmak hayaliyle yaşıyordur. Uzakta olduğu için bütün çabaları hep karşılıksız kalmıştır. Peki ya simdi ne olacak? Anna New York'a döner ve Aidan'la temasa geçebilmek için çabalar!! Sonrasında neler olduğunu neler yaşandığını siz okudukça daha iyi anlayacaksınız gerçekten okunmaya değer süper bir öykü... 

İNCİR KUŞLARI _ Sinan Akyüz


      Bu nasıll bir kitaptı??? Inanamıyooorummm!!! Yaşananlar çok insafsızzz, çok acımasızz çooook! Okudum , bir çırpıda bitirdim. Tamamen gerçeklere dayalı; herkesin okuması gereken ve bir solukta okunacak bir kitap bu. İçim parça parça oldu, gözyaşlarım hiç durmadı aktı aktı... Anladım ki gerçekten hayat, insanlara karşı çok acımasız olabiliyor.

      Masum, çalışkan ve alev renkli saçları olan '' Suada'' nın konservatuara gitmesiyle başlıyor kitap. Sonra muhtesem bir aşka tutuluyor, Tarık'a tutuluyor. İnanılmaz, öylesi kolay kolay bulunmaz bir aşktı onlarınki. Sevgi dolu, en önemlisi aşkla dolu günler yaşıyorlardı. Ta ki Sırp bir genci bu yüzden reddedip, savaşın başlamasına kadar. Ve ondan sonra inanılmaz acılar, soykırım ve savaş başlar. Reddettiği gencin elinde esirdir artık Suada. Ve ordan oraya savrulur, türlü işkencelere maruz bırakılır, hayattan koparılır...
     
      Bu kitap aslında Bosnalı ailelerin maruz bırakıldığı olayları anlatıyor. Okudukça Sırpların acımasızlıkları karşısında kaskatı kesiliyorsunuz. Tecavüze uğrayan, zorla hamile bırakılan kadınlar, yapılan işkenceler... Tiksiniyorsunuz, irkiliyorsunuz ve içiniz nefretle doluyor. Mutlaka okunulmalı ve tarihten dersler alınmalı. Okuduğum hiç bir kitaba benzemiyor, aslında öylesine saf ve özel bir kitap ki mutlaka okunmalı. Bu kitapla ilgili o kadar çok şey yazmak, söylemek istiyorum ki anlatılmaz. Okuyun ne demek istediğimi anlayacaksın!!!

Nerelerdeydimmm :((

Nasıl geçti, neler yaptımm hiç hatırlamıyorum bile çok yoğun günler geçirdim... Bir baktım ki eylül gelmiş, geçiyor bile!! Kitaplarımdan, gittiğim gördüğüm yerlerden, sinemadan bile uzak kalmışım! Şimdi geri döndümm kaldığım yerden hızla devam ediyorum... Özlemişimmmm :))

13 Ağustos 2012

SAÇLARININ KARDEŞ KOKUSU _ Cezmi Ersöz


    Kütüphanemde bulduğum bir kitaptı. Merakımdan aldığım yeni kitaplarımdan önce okumaya karar verdim. Ama umduğum gibi olmadı. Kitapta farklı farklı öyküler yer alıyor hepsinin konusu farklı ama içten içe aynı şeyi anlatıyor. Aklımda yer eden beni içine alan bir öykü yoktu içlerinde. Ama farklı güzel şeyler yazıyor içinde. Böyle kısa öyküleri okumaktan keyif alanların dikkatini çekebilir.
    
    '' Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak.. Bunlar varsa ve bizim için gerekliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım. Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısının geri alacak. Bunlar olurken içimiz üşüyecek, sonra geçecek... Hadi oyalama birazdan yarın olacak. Aşkta yarın yoktur sevgili...''  

BAMBAŞKA _ Kahraman Tazeoğlu


        Kitapçının raflarında görüp elime aldığım, sonra üzerinde yazan o yazıya vurulduğum bir kitaptı bu! Okudğum kitapladan çok farklı geldi bana. İçerisinde yoğunca anlatılan bir öykü yok. İçinden geldiği gibi yazmış yazarımız. Kitapta birbirinden bağımsız cümleler öyle çok ki bir türlü kendimi verip anlayamadım. Özlü sözler kitabı gibi geldi daha cok bana. Yani ayrılığa dair bir şeyler söylemek istersem, açar şöyle bir bakarım sayfalarına. Sonra hoşuma giden sözü yazar yada söyler geçerim bu kadar :( bende uyanan izlenim hisler sadece bu kadar!!!

        ''Gel biz olalım demek kolay... Benimle hiç olur musun?''






12 Ağustos 2012

AŞKIN GÖZYAŞLARI TEBRİZLİ ŞEMS _ Sinan Yağmur


    Nisandan beri elimde ve çok zor bitirdim inanılır gibi değil araya ne kitaplar soktum. Nedenini simdi daha iyi anlıyorum. Bu kitabı okurken insan herşeyden uzaklaşmalı, kafası bomboş olmalı ve öyle başlamalı okumaya. İçinde barındırdıklarını, yazanları anlayabilmek ve hazmedebilmek için kendinizi iyice kitaba vermelisiniz yoksa okuduğunuz satırı dönüp dönüp baştan okuyorsunuz anlayabilmek için :)) Öyle derinleşiyorsunuz ki okudukça, gerçek aşk neymiş? nasıl yaşanırmış? hepsini anlamaya başlıyorsunuz. Ben ne yazsam ne anlatsam hiç bilmiyorum okumak okudukça hissetmek çok ayrı duygular. Bu kitap biografik roman. Şemsin bütün yaşadıklarını, öfkelerini, kızgınlıklarını sanki kendi anlatıyormuş da onun yanındaymışsınız gibi hissediyorsunuz. Mutlaka okunmalı bir kitap. Diğer kitaplarını da okumak ''Şemsi, Mevlanayı, Kimya Hatunu'' anlamak, hissetmek istiyorum...

    ''....Şems hala son nefesini vermemiştir. Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve: 'Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.'
Mevlana içeri girer, mendili koklar, eli titreyerek açar. İçinden bir not cıkar: ''Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş.'' Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.''

5 Ağustos 2012

İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK _ Sinan Akyüz



                 Kitabı elime aldım, okumaya başladım, sonra bir baktım ki bitmiş.Okuması öyle kolay ki bir günde bitiveriyor. Maalesef  inanılmaz sinir bozucu bir öykü. Bu kadar da olmaz diyorsun. Belki de gerçek olaylara dayanıyor olması insanı daha da deli ediyor. Kitabı oraya buraya çarpasınız geliyor :) Bu kitap: ''Neden böyle bitti, bu olmamalıydı!'' dediğimiz öyle çok yer var ki...

                 Zehra ile Zafer'in ilk görüşte başlayan o masum aşkları; zaman içerinde birbirlerini hırpaladıkları bir felakete dönüştü. Zafer'in hırsları; Zehra'yı, onun ihtiyaçlarını görmezden gelmesine sebep oldu. Daha sonrasında aralarındaki iletişim tamamen koptu. Bu iletişimsizlik ve boşluk hissi, Zafer'in bir falcının peşine takılıp gitmesine ve falcının hayatlarını tamamen berbat etmesine sebep olur. İnanılmaz şeyler yaşanır. Fakat Zehra ise her seferinde kocasının-çocuklarının babasının- yanında olmaya çalışıp kendinden ödünler verdi. Sona gelindiğinde ise artık Zafer için dönüş kapısı tamamen kapanmıştır. Zehra ise ise herşeyi arkasında bırakmaya kararlıdır. En başta Zafer'i...
                ''Yaşadığım gerçekler beni sevdiğim erkeğin peşinden sürükledi. Peşinde sürüklendiğim sevgim ise bana ihanet etti. Birçok evli kadına ihanet ettiği gibi. İçimdeki o güzelim neşeli kız çocuğu genç bir kadına dönüşmeden, çok bilmiş bir kadın oldu... Sevdiğim erkeği, onunla birlikte çıktığım bir yolculukta bir süre sonra kaybettim. Daha sonra ona kızgın oldum hep. Ona defalarca söylemiştim; ne olursa olsun elimi bırakma diye. Sensizlikten korkarım diye...''

2 Ağustos 2012

DIGITAL KALE _ Dan Brown




                   Bu adama, kitaplarına bayılıyorum okudukça okumak, her kitabını almak istiyorum. Aslında Digital Kale yazdığı ilk kitabı olmasına rağmen benim 3. okuduğum kitabı :)) Neyse daha fazla uzatmayıp konusuna geliyorum kitabın:) Her insanın kafasını karıştıran düşünmeye iten bir kitap! Kurgulanması muazzam. Kitabın sonuna kadar o bilinmezlik. gerilim devam ediyor. Tam bitti, olayı çözdüm diyorsun bir bakmışsın ki yanıldın:) Kitabın her sahnesini hayalimde canlandırıyorum resmen her olayın içindeyim. O stresi yaşıyorum ve hissediyorum. Süperr süperr anlatılmaz okunur!! Kriptoloji uzmanı Susan'ın, çağrıldığı görevini tamamlayabilmek, bağlı bulunduğu teşkilatı ve sevdiği adamı kurtarabilmek için verdiği büyük çabaları anlatan; itinayla yazılmış bir roman!!!


               Ulusal Güvenlik Teşkilatı dünyanın kaderini değiştirecek ve digital ortamdaki tüm şifreli metinleri çözecek özel bir bilgisayar üretir. Ne var ki, günün birinde bu özel bilgisayar karşılaştığı esrarengiz bir şifreyi çözemez. Ve kriptoloji uzmanı, Susan Fletcher göreve çağrılır. Genç kadın korkunç bir gerçekle yüzleşir. Silahlarla ya da bombalarla değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin en güçlü haber alma örgütü olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı çözülemez bir şifreyle rehin alınmıştır.
               Sırlar ve yalanlar fırtınasına yakalanan Fletcher inandığı teşkilatı kurtarma savaşı verir. Dörtbir yandan ihanete uğrayan güzel kadın yanlızca ülkesini değil, kendi canını ve sevdiği erkeği de kurtarmaya çalışır... 
                       

29 Temmuz 2012

BİR GÜN _ Ayşe Kulin



               Güneydoğu da yaşananların iki farklı bakış açısıyla anlatıldığı bu kitapta: Kah sinir oldum, kah güldüm. İki farklı kültürün çatışması ve aynı zamanda kardeşliği!.. Ayşe Kulin iki dünya arasındaki farklılıkları öyle içten anlatmış ki, hikayenin büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Yıllardır kendi içimizde bitiremediğimiz ama sürekli görmezden geldiğimiz sorunlar, bir kez daha ''Bir Gün'' ile ortaya çıkarıyor. Bir gün de hiçbir şeyi değiştiremeyiz belki ama okudukça, anladıkça yeni çözümler getirebiliriz tüm bu yaşananlara...


                ''... biz iç içe büyüyen, iç içe yaşayan, birbirimize benzeyen, kavgacı, hırçın ve inatçı, şefkatli, sevecen ve yürekli, sonsuz verici ve can alıcı, gözü kara, kurnaz, hain, aynı anda çileli, masum ve çocuksu biz! Biz aynı toprağın çocukları.''

KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI _ Debbie Macomber



                       Kitabın ilk kısımlarını zorla okudum diyebilirim hatta nasıl bu kadar övülen bir kitap olduğunu bile anlayamamıştım. Ama okumaya devam ettikçe ne kadar yanıldığımı anladım! Gece gündüz demeden bütün işlerimin arasında elimden bir türlü bırakamadığım bir kitap haline geldi benim için. Özellikle kitabın son kısımlarında olaylar yok artık dedirtti. Küçük mucizeler, insan hayatına nasılda büyük katkılar yapıyor... İnsan okudukça bunun gerçekliğine daha da çok inanıyor. Dört kadının hikayesi de o kadar içten, o kadar bizden ki bir anda olayların içinde buluveriyorsunuz kendinizi. Kadınların yerine tepkiler vermeye başlıyorsunuz. Okunmaya değer, sıcacık, iç içe dört hikaye. İnanıyorum ki elinizden bırakamayacağınız bir kitap olacak...
                       
                       '' Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim... Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların bir karşılığı olduğunu öğrendim...''

AŞK MAHAL _ Mürvet Sarıyıldız



                  AŞK üzerine olan her kitap bende alma isteği uyandırmıştır hep. Bu kitapta da büyük bir cihan imparatorunun inanılmaz aşkının öyküsü anlatılıyor. Keşke diyorum daha doyurucu olsaydı. Çünkü yazarımız yine basit bir dil ile yazmış bu kitabını da. Yine de altı çizilecek öyle çok aşk üzerine cümleler var ki; insan onları dönüp dönüp okuyabilir insan...

                            ''Ey kalbimin tek sahibi! Uyan ve sana verdiğim değeri gör!
                             Yeryüzü durduğu sürece seni kimse unutamayacak!
                             Tanrı, beni senin yanına aldığı gün,
                             Yerin altı kavuşmamızın bayramını kutlarken
                             Yerin üstü yüzyıllar sonra bile olsa bize özlem ve şaşkınlıkla bakacak!
                             Ey bana aşk üstüne bildiğim her şeyi unutturup,
                             Aşkımızı yeryüzüne yazdıran kadın!
                             Dünyada kavuştuğumuz gibi ahirette de kavuşmamıza az kaldı...''

İKİ CAMİ ARSINDA AŞK _ Mürvet Sarıyıldız


             
                         İnanılmaz bir AŞK öyküsü 'Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan'... İnsan, bu aşkı; her yerde dinlemekten, okumaktan  büyük bir keyif alıyor. Sinan'ın yaptıkları! aslında anlatılamayacak kadar büyük bir AŞK ile karşı karşıyayız. Kitabı hemen okuyup aşkın içinde bulmak istedim kendimi ama maalesef umduğumu bulamadım bu kitapta. Eksik olan bir şeyler vardı sanki! o büyük aşkı tam olarak hissedemedim, aşkın  büyüsüne kaptıramadım kendimi. Her şey çok basitçe o kadar sıradan gibi anlatılmış ki inanamadım. Ama yine de elimden bırakamadım bu AŞK'ı bilmek okumak ne olursa olsun güzel bir his... 
                         
                         18 yaşında kendi arzusu ile devşirilip payitahtta getirilen Sinan, Karaboğdan Seferi sırasında gördüğü Mihrimah Sultan'a aşık olur. Bu ASK, Sinan'a önce Prut Nehrini on üç günde geçilecek olan köprüyü yaptırır...... Özellikle de aşkını Edirnekapı ve Üsküdar'da yaptığı iki cami arasına gizler.