28 Şubat 2013

BEN SANA MECBURUM _ Attila İlhan


Bir kitabın daha sonuna geldim ki :) Bitti bitmesine de bana da bir hüzün çöktü. Kitap konusunda yanlış tercihler mi yapmaya başladım ne? Her elime aldığım kitap sıkıcı ve hiç benlik çıkmıyor! Bu kitapta da aynı şeyi yaşadım :( İlk defa Attila İlhan şiirleri olan bir kitap okudum. Ve sanırım ilk ve son olacak. Hiç beğenmedim ya. Bana öyle uzak ki şiirler bazılarına anlam bile veremedim desem yeri. Kapağında yazan şiire aldanıp kaptım kitabı. Bir tek o şiir için tüm kitabı okuduğumu bitince anladım :( Olsun deneyim deneyimdir. En azından artık bir fikrim var şiirleri hakkında. Sevenler vardır, büyük bir keyifle okuyanlar ama ben hiç ısınamadım. Arada bir kaç tanıdık şiir var. Onları da sağ olsun Yaşar'ın şarkılarından duydum, biliyorum. Onun dışında koca kitapta hiç bir şiiri beğenmedim :( Yani ne diyeceğimi bile bilemez haldeyim şuan. Yanlış bir şey de yazmak istemem. Sonuçta değerli bir yazar ama hiç bana cazip ve güzel gelmedi! Fakat tek Sevdiğim şiiri de sizinle paylaşmadan yapamadım. 


Ben ona mecburum iştee :)

27 Şubat 2013

SU HAYATTIR...


      Bu sefer geç kalınmış ve söylemeyi, üzerinde konuşmayı kendimce gerekli gördüğüm bir konuyu yazıyorum size. Su gerçekten hayat!! Ve biz genellikle bunu hep göz ardı ediyoruz. Ya su içmeyi sevmiyoruz yada unutuyoruz. Hep bir bahanemiz var. Bende su içmeyi sevmeyenlerdenim aslında sevmemek değilde aklıma gelmiyor susamıyorum. Ki zaten su, susayınca değil susamadan önce içilmesi gereken bir şeymiş. Su, hakkında bir takım araştırmalar yaptım da :) Mesela:
      Su fazla tüketilmeyince vücut sıvısında azalma oluyormuş bu da yorgunluk, hafıza bozukluklarına, yaptığımız işlere tam odaklanamamaya, dikkatimizi toplamada güçlüğe neden oluyormuş. Ki bunların yanı sıra vücudumuzdaki bir çok hayatsal faaliyet için gerekli. Hücrelerimize besin taşıma, böbreklerimizin temizlenmesi, Kanımızın büyük bir kısmı sudan oluşur. Kan olmadan olur mu pekii? Tabiki hayır. Bağışıklık sistemimizin düzgün çalışabilmesi için gerekliymiş. Vücut sıcaklığının düzenlenmesinde yardımcıdır. Besinlerin sindirilmesi için gerekli olan salgıların yapısında bulunuyormuş. Bunu hiç bilmiyordum, izolasyon maddesi gibiymiş :)) Yani vücudumuzu sıcak havalarda serin, soğuk havalarda ise sıcak tutarmış. Emziren bayanlarda süt üretimini arttırıyormuş. Eee daha ne olsun kii? Her şey için, kısacası güzel yaşayabilmek için suya ihtiyacımız var!

      Günde yaklaşık olarak 2-2,5 lt su tüketmek gerekliymiş. Ama bu yaşam şekline göre de değişim gösterir. Spor yapınca vücuttan daha çok su tüketildiğini göz önünde bulundurursak biraz daha fazla içmemiz gerekebilir. Bazı hastalık durumlarında doktor kontrolünde içilmesi gerekebilir. Hepimiz vücudumuzu tanıyoruz az-çok bunu ayarlamak bize kalıyor. Tabi normalde su içmeyen bir insanın bir anda bu kadar su içmesi kolay değil 1,5 lt ile başlasak devamı gelir bence! Hemde diğer yandan yaz geliyor kilolarımdan kurtulmalıyım diyorsanız mutlaka su tüketmelisiniz(-miş :)). Çünkü su yağ yakımını sağlıyor. Ayrıca içtiğimiz diğer içecekler su ihtiyacımızı karşılamıyor maalesef. Çay içtim, kahve içtim olmuyor. O yüzden siz ne yapın ne edin su içebilmek için çaba sarf edin.

      Ben daha çok su içebilmek için kendimce bir takım yöntemler geliştirdim :) Mesela bardakta su içmek bana zor geliyor. Sanki doldurduğum bardaktaki suyun hepsini bitirmem gerekiyor gibi hissediyorum. Kendimi baskı altına almayı sevmiyorum o yüzden genelde şişeden su içmeyi tercih ediyorum. Fakat plastik şişeden su içmekten ve o plastik şişede beklemiş suyun tadından nefret ederim! O yüzden hep cam şişelere koyarım suyumu. Gittiğim yerlerde güzel cam şişelerde su verilirse hemen alırım. Seviyorum farklı ve değişik şişeleri. 



      Hele birde böyle aşk kokan şişelerde su içmek gibisi yok :)) Evimde bile böyle cam şişelerim başımın ucunda, masamda, her yerde... Ofiste şişem hep yanımda durur. Birde bilgisayarıma bir program kurdum. Belli saat aralıklarında su şişesi ve küçük bilgilendirme notlarıyla su içmem gerektiğini hatırlatıyor. Minik post-itler kullanarak hatırlatıcı notlar yazabilirsiniz. Yada yakın bir arkadaşınız varsa eğer çok su içen, ona sizi de uyarıp su içmeniz gerektiğini hatırlatmasını isteyebilirsiniz! Eğer suyun tadını sevmiyorsanız bir kaç damla limon sıkarak aroma katabilirsiniz. Ben sıcak su içmeye gayret ediyorum. Fakat sıcak suyu sadece içemediğim için içine limon dilimleri atarak işimi kolaylaştırıp daha keyifli bir hale getiriyorum. (Böyle içmek daha iyiymiş vücut için) Çantanızda da su taşıyabilirsiniz hep gözünüzün ve elinizi attığınız yerde bulunması iyi olabilir. Benim bu konudaki fikirlerim bu yönde. Kulağınıza hoş gelen bir şey varsa onu yapmaya başlayarak yada kendinizce uygun gördüğünüz eğlenebileceğiniz başka şekillerde suyu hayatınıza sokabilirsiniz bence :) Bol suyla ve sevgiyle kalın!

25 Şubat 2013

TAVACI RECEP USTA'dan...

       Mutlu, huzurlu, böyle bol güneşli, sımsıcak, aşkla güzelleşen, yoğun ve tadı damağımda kalan bir hafta sonundan sonra merhabalar hepinize :) İzmir de, yağmurlu bir cumartesi gününden sonra akşamına güzelleşen ve pazar günü de güneşin hüküm sürdüğü bir hava vardı. Eee bizde tüm bu güzelliklerden nasibimizi aldık :) tabi ki. Valla ne yemeğin tadına doyduk nede sohbetin! Umuyorum ki hepimizin böyle keyifli geçen bir hafta sonu olmuştur. İnsan zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamıyor. O yüzden vaktimi kimlerle nasıl geçirdiğimiz öyle önemli ki benim için! Sevdiklerim yanımda olsun, huzurlu olalım yeter. İşte biz böyle bir arada olunca yaptığımız herşeyden de inanılmaz keyif alır oluyoruz. Cumartesi günüm çok yoğun ve dolu dolu geçti ve  akşamına da keyif veren güzel bir yerde: ''Tavacı Recep Usta'' da yemeğimizi yedik.


Gerçekten inanılmaz lezzetli herşeyi. Zaten kendi çiftliklerinden geliyormuş etler. Taa Diyarbakır'dan. Ben ilk kez Ankara da gitmiştim. İzmir de de olsa keşke derken bir baktım ki İzmir'e de açıldı. Neredeyse 2 yıldır bizimle. Ve mekan olarak da gerçekten çok güzel bir yer. Kordonun eski yalılarından birisini restore ederek bahçesiyle, evin tarihi dokusuyla bizleri ağırlıyor! Bir yandan da hem deniz havası hemde manzarası size eşlik ediyor. Birde önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Eşle dostla, aile yemekleri için, sevgiliyle baş başa güzel bir yemek için gidilebilecek nezih bir mekan. Hizmette gerçekten çok iyi. Gerçi biz sahibini tanıdığımız için mi bilemedim masamızdan garsonlar hiç eksik olmuyor. Sürekli bir isteğimiz olup olmadığını soruyorlar sağ olsunlar. 


Yemeklere gelince ise siz sadece istediğiniz yemeği ve içeceği söylüyorsunuz. Ama masamız dolup taşıyor. Masamıza yemekten önce ikramlık olarak salata, acılı ezme, patlıcan dolması ve içli köfte geliyor. Yemeklerimizi beklerken bile boş kalmıyoruz yemeğe başlıyoruz :) Menüde genellikle kuzu etli yemekler yoğunlukta. İstediğinize ve damak zevkinize göre sipariş vermek size kalmış :)

   Öncelikle bir bir tane Kuzu Tandır sipariş verdik. Bu resimdeki 2 kişiliktir. Ben kuzu eti yiyemiyorum maalesef. Ağır geliyor ve kokuyor gibi geliyor nedense. Fakat bu tandırın tadına bakmadan yorum yapmak istemedim. O yüzden biraz yedim gerçekten çok lezzetli. Normalde ağzıma almama rağmen yiyebildim. Yumuşacık löp et, lezzeti de tadı da çok yerinde. Kokusu bile yoktu. Pilav üstü olarak tepside servis ediliyor. Eğer etin her türlüsünü severim ama tandır bir başka diyorsanız. Tavsiye edilir.


İşşşte bu da benimm en sevdiğimm Tavuk Tava. Gerçekten çok güzel lezzetli. Ne zaman gitsem bundan başka bir şey yemiyorum. Takılı kaldım yine :) Cızır cızır saçta geliyor tavuklar. Hafif biraz acılı oluyor. Gerçekten tavukseverlere şiddetle önerilir. Lavaşla beraber yemede yanında yat valla :)) Yağı filan hiç yok sadece et yiyorsunuz. Daha güzel bir şey olabilir mi? Kola- fanta, meyve suyu tarzı şeyleri çok tüketmediğimden ve etle en iyi gidecek olan ayran dedim ve istedim. Ayranımız tabiki el yapımı yayık ayranı. Sunumu da içmesi de pek güzel kepçeyle iç iç dur :))) hihihihihi. 

 

Diğer yemeğimizde Kuzu Pirzola. Arkadaşımın vazgeçilmezim dediği severek yediği bir tat. Ben tadına bakamadım (masadaki herkes birer parça alıca geriye bişi kalmıcak diye korktum :)) ama deneyenler beğendi. Yine kokmadığından kuzu kuzu bir tat gelmediğinden severek yenilebileceğini düşünmekteyim :) Bu arada kusuruma bakmayınız kuzu severler! Ben öyle kokuyo filan deyince böle laf ediyor gibi hissetim kendimi ama ne yapııım hiç sevemedim yiyemedim :( Neyse bir güzel yemeğimizi yedik. Arkasından ikram çayımız ve tatlılarımız geldi.


Dondurmalı irmik helvası ve sıcacıkkkkk cevizli baklava şahane :) Ben iki tane baklava yedim yok belki 3 bile olabilirrr. Baklavayı hele birde güzel ve sıcacık olanı mide yakmayanını çok severim de :) Herşeyiyle gerçekten tadına doyulmaz güzel bir yer gidip bir kere o lezzeti tattınız mı bir daha gitmek için can atarsınız. Ağzınızın tadı hiç eksik olmasın. Güzel bir hafta olsun hepimiz için! Sevgilerimle :)







22 Şubat 2013

TARÇINLI - ZENCEFİLLİ KURABİYE


El emeği, anne gününün meyvesi :) Annelerin yıllarca devam ettirdiği, birlikte olmaktan mutluluk duydukları gezmeleridir altın günleri. Annemin günü ise bu sefer benim ilkokul arkadaşlarımın anneleriyle olandı. Hala birlikteler, senelerdir gidip gelirler. Ne kadar güzel. Çoğu arkadaşımla ben bile görüşmezken annelerimiz bir arada kalmaya devam etti. Eski insanlar bir başka sahip çıkıyor sevdiklerine canım... 

Evde, kek pasta kısaca bütün tatlı türü işleri yapmak benim işimdir :) Ne zaman misafir gelecek olsa annem ne yapalım diye sorar! Ben seviyorum bu tip şeyler yapmayı uğraşmayı. Bende bu sefer farklı bir şey yapıyım dedim. Biraz blogları araştırdım :) Beğendiklerimi not aldım. Annemle beraber arasından seçtik. Tarçınlı-Zencefilli Kurabiyede karar kıldık. Bu tarifi, fatosca tatlar adlı blogtan edindim. Hem tarçın hem zencefil bir arada olunca annemin kalbini çaldı sanırım. ''Doktorlar zencefili sofranızdan eksik etmeyin salataları bile koyun çok faydalı diyor'' diyordu. Bende madem kurabiye yapıcam sağlıklı olsun dedim ve kolları sıvadım :) Hemen tarifimizi paylaşayım.  

Malzemeler:
1 su bardağı pudra şekeri,
150 gr erimiş tereyeğı,
1 yumurta,
1 çay bardağı mısır nişastası,
1 paket vanilya,
1 çay kaşığı tarçın,
1 çay kaşığı zencefil,
aldığı kadar un (yaklaşık olarak 2-2,5 su bardağı),
1 çay kaşığı karbonat,
birazda çikolata.

Yapılışı:
Bir kabın içine tereyağını, şekeri, yumurtayı alıp iyice çırpalım. 

Nişasta, karbonat, vanilya, tarçın, zencefili ekleyip karıştıralım. Ben ilaveten bu karışıma ek bitter çikolata rendeledim. Son olarak, elenmiş unu yavaş yavaş ekleyerek yoğurmaya başlayalım. 
Hamur toparlandıktan sonra merdaneyle açalım. Açarken çok az nişasta serpebilirsiniz. Çok kalın açmamaya özen gösterelim. Daha sonra istediğimiz şekilde kurabiye kalıplarıyla şekil verelim.

Önceden ısıtılmış fırında hafif pembeleşene kadar 10-12 dk pişirelim.
İsterseniz piştikten sonra üzerine pudra şekeri eleyebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun. Çay yanında pek bir güzel oluyor ikramı :))

ŞAHANE HATALAR _ Heather McElhatton


Şuan bu kitabı aldığım için kendime çok gülüyorum. Ya tabi ki kitap kitaptır okunmalıdır. Ama bu kitap çok saçma ya. Şaka gibi. Ne yazıp ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum...

Kitabımızın başında küçük bir açıklama yapılmış kitabı nasıl okumamız gerektiğiyle ilgili. Evet kitap bildiğimiz kitaplardan çoook çok farklı. Kitapta bir çok bölüm var her bölümün sonuna geldiğinizde, sizi bir sonraki bölüme seçimleriniz yönlendiriyor. Ve en sonunda kaderinizin nasıl olacağını öğreniyorsunuz :) Ayrıca bir de dip not düşülmüş. Bu kitabı iki kez okumamız gerektiğine dair. Çünkü herkes ikinci bir şansı hak ediyormuş :)
Neyse bende üç kere okudum baştan bu kitabı. Ya gerçekten çok saçma sapan geldi. Hani kitap olduğu için gözümde değeri var yoksa daha neler sölicem bir bilseniz. Kesinlikle para verip almaya değecek bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Hele ki 26 tl filan vermek tam saçmalıktı ya :( Kendime nasıl kızıyorum şuan anlatamam.

Kaderinizi kendiniz belirliyorsunuz filan deyince bir merak bir hevesle hiç yorumlara bakmadan almıştım. Ancak fırsat oldu zaten bir kaç saatte okudum bitti hemde 3 kere baştan başlayarak. Çok saçma hikayelerdi bana göre tabi. Valla hiç mi hiç beğenmedim. Sizlerde tavsiyem kaçarak uzaklaşın kitabı gördüğünüz an :). Hani bu eski Hey Girl dergilerinde filan vardı ya sorulara verdiğin cevaplarla nasıl biri olduğunu bulmaca aynı öyle bir şey ıyyk!! Off anlatırken bile sıkılıp daraldım ben ya :(

21 Şubat 2013

ISSIZ ERKEKLER KOROSU _ Canan Tan


Bir kitabın insanın üzerinde bu kadar uzun bir süre hala etkisi olması normal mi? Hala içimi titretiyor bu aşk. Nasıl da yerleşmiş bana nasıl etkilenmişim böyle derinden. Ah murat nasıl izin verdin aslıya, sen nasıl sevdin böyle? Yüreğim Seni Çok Sevdi' den bahsediyorum. Okuyanlar bilir nasıl güzel ve acı bir hikayeydi. Aslı' nın hikayesi. Issız Erkekler Korosu' nda ise Murat' ın hikayesi çıktı karşıma. Yine çok etkilendim her satırını okurken... Bu sefer erkekler anlatıyor hikayelerini, hissettiklerini. 


Canan Tan bu kitabın da erkeklerin dilinden anlatmış tüm yaşananları. Ademoğlu Pansiyon, yalnızca erkeklere özel bir yerdir. Pansiyonun sahibi Recep; kırılmış, aldatılmış, acı çekmiş ve yalnız erkeklere açmıştır. Onların kendilerini dinlemesi için, kendilerini bulması için... Her yıl düzenlenen geleneksel fasıl gecesinde ise farklı acıları tatmış misafirleri vardır. Bir durak bir nefestir bu akşam onlar için. Masada olan tüm erkeklerin hayatlarına, acılarına, aşklarına, yokluklarına, hayatlarından yitip gidenlerine seslendikleri şarkılarla; onların hikayesine dalıp gidiyoruz...

Bütün karakterlerimizin sancılı hikayelerine dalıp giderken, bir yandan da erkeklerin de hissettiklerini onların bakış açılarını anlama fırsatını yakalayabiliyoruz. Gerçekten tam olarak kitabının adının hakkını vermiş bir roman. Bu kitapta yakından tanıdığımız bildiğimiz karakterler de var, hiç tanımadığımız yeni hikayeler de... Yüreğim Seni Çok Sevdi' nin Murat'ı, Piraye'nin Haşim'i...


Issız Erkekler Korusu çok akıcı ve sade bir dili olan kitap. Sayfalar bir çırpıda okunup bitiyor. Hikayeler soluksuz okunacak kadar güzel. Hem birde bildiğiniz tanıdığınız olayları erkeklerin gözünden görmek fırsatını bulmak da hoşuma gitti :) Severek okuyabileceğiniz bir kitap. O zaman son sözümde şu olsun. Ve daima kalpten sevenlere gelsin.



 Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır!!! ''M''




20 Şubat 2013

''MADO'' Her Lezzetiyle Bir Başka...


Bazı yerlerin kalitesi tadı hiç değişmez bir başkadır ve insan bir kere o tadı aldı mı vazgeçemez! MADO da bizim için öyle. Yazın kilolarca dondurma alırız yetmez. Yediğim en güzel dondurma desem hakkını veremem.  O süt tadı yok mu ımmm!! Tabi sadece dondurması mı? Hayırrrrr! 


 Her tadıyla güzel. İnsanı memnun ve mutlu eden tatları var. Biz yine çay tutkunları olarak çayımızı söyledik. Tatlımız mı çaya eşlik ediyor yoksa, biz tatlımızın yanında mi söyledik bilemedim :)) Yine güzel bir sohbet eşliğinde keyifle bekledik tatlılarımızın gelmesini ben bu sefer sütlü bir tatlıyı tercih ettim. Bu yüzden ilk benimki geldi. Sakızlı Muhallebi ve üzerinde sütlü dondurmaaaaa :) Bu tatlı kesinlikle böyle yenmeli. Çünkü yoğun bir sakız tadı var. Ben o fazla yoğunluğu alıp yumuşak bir tat vermesi için dondurma ilave ettirdim. Sonuç kesinlikle şahaneydi.


Daha önce genellikle Künefe yerdik MADO da. Bu sefer bizimkiler değişiklik yapmak istediler. Künefeye benzer ama daha çıtır çıtır olan Burma Kadayıf tercih ettiler. Birisi normal peynirli diğeri fıstıklıydı.

  
Kadayıfımız geldiğinde sıcacık oluyor. Yeni yapıyorlar tabiki de hazırlanma süresi biraz uzun 10-15 dakikayı bulabiliyor. Yanında kesme dondurmayla servis ediliyor. Dondurmayı oh o sıcacık kadayıfın üzerine koyuyorsun eriyor, şahane :) Ama ben künefesini daha bir başka seviyorum. Kadayıflarımız tam şerbetli değildi. Belkide ondan çok sevmedim, bilmiyorum. Ben şerbetli tatlı dedin mi, şöyle iyice şerbetini çekmiş olacak ama baymayan bir şerbeti olsun isterim. Tadı veren şerbet değil mi yani. Hem şerbetli tatlı ye, hemde tadı olmasın olmaz ki öyle :) Bizde bu yüzden tatlılarımıza sonradan şerbet ilave ettirdik. Fıstıklı Kaymaklı olan burma kadayıfımız ise tabi ki daha ağırdı. Şerbetinden dolayı değil ama. İçinde fıstık ve kaymak olmasındandı. Zaten fıstıklı baklava bile hemen keser, tıkar iştahını. Bu seferde yine öyle oldu. Zor bitti tabaklardaki kadayıflar :) Ama bitirmeden kalkılmaz ki dimi? 
  

Ayrıca yemek de yiyebilirsiniz, güzel bir köy kahvaltısı için burayı da tercih edebilirsiniz. Herşeyi içinde barındıran bir yer. Sadece tatlıcı diyemeyiz buraya yani :D Canınız künefe isterse yada dondurmadır, sütlü bir şeyler. Mutlaka Mado'ya bir uğrayın derim. Seveceğiniz çeşitli ve bir o kadar güzel tatlarla karşılaşacaksınız. Baklavasını alın götürün misafirliğe giderken. Herkesin aklında kalan bir tat olacaktır. Yazın yazlığa giderken doldurun dondurmaları arabaya :) Zaten gideceğiniz mesafeye göre dondurmalarınızı paketliyorlar, erimesin diye. Her zaman her şekilde ihtiyaçlarınızı karşılar. Birde sütlü dondurmalarını keçi sütünden yapıyor olması çok farklı bir tat katıyor. Keçi sütünün faydaları da say say bitmiyor. Anne sütüyle eş değer olduğu söyleniyor. Henüz denemedim ama deneyeceğim en kısa zamanda. Mado, sizin için günlük şişeli olarak keçi sütü de getirtiyor. Fakat yalnızca pazartesi günleri gelen süt,3 gün içinde tüketilmeli ve ellerinde de kalmıyor hemen almalısınız. Bunların yanı sıra keçi peyniri de bulmanız mümkün. Eğer sizinde bu tip ihtiyaçlarınız olursa bir deneyin derim :) Hiç bir şey kaybetmezsiniz ki!!

19 Şubat 2013

SALÇALI EKMEK _ Serkan Koktay


Hepimize iyi öğleden sonraları dilerim :) Kitabımın son sayfalarını bu sabah vapurda okuyup bitirdim. Kitabımız 80'li yıllar da hayat nasılmış? İnsanlar, mahalleler, komşuluklar... Bize bunlarla ilgili hikayeler sunmuş yazarımız. Farklı bir kitaptı. Okunmaya değer. O yıllar yaşamamış olsam da o sıcaklığı yüreğim hissetti. Bu kitabı alıken, kitabın ismi beni kendine çekmişti. Anladım beni eskilere sürükleyeceğini. Çocukken, ki hala daha severim, salçalı ekmeğe bayılırdım :) Çizgi film izlerken yemek öncesi kaçamağımdı. Aklıma ilk o geldi. O yüzden hemende aldım. İyi de yapmışım...

Salçalı Ekmek' in dili çok sade, akıcı. Yorulmadan okuyorsunuz. Hatta beyaz kuşe kağıda basılmış. Böyle bir kitabı uzun zamandır okumamıştım :) Kitabımız bir çocuğun ağzından anlatılıyor. Kendi düşüncelerini yazmış, olaylara bakışını duygularını anlatmış ve yaşadığı çevreyi, insanlarını tanıtmış. Bu yüzden kitap minik başlıklarla hikayelere ayrılmış ama hiç bir hikaye kopuk değil, birbirini tamamlar nitelikte. Daha sonra bu da nereden çıktı demiyorsunuz. Erhan çocukluğunu bir güzel bizlerle paylaşıyor. Bakkal Amcası Ahmet'ten, Türkan'a, Melek Teyze'den, Çoşkun'a kadar hayatında yer alan tüm detayları çocuk gözüyle anlatıyor bize. Hikayelerin bazı yerlerinde vurgu cümleleri var. Koyu renkle yazılmış her hikayenin özetleyicisi niteliğinde. Çok hoşuma gitti benim. Çocukluğunu anlatırken şimdi gördüğü gözle yazıyor bu cümleleri. Farklı bir yaklaşım. 

''Özlem, hasret ne mekan tanıyor ne zaman. Seksen beş yıl da geçse, gözünü açtığı ilkleri arıyor insan...''

''Hiçbir yere ait olamamak. Hangi eve, hangi sokağa, hangi şehre? Hep sordum kendime. Ben neyim, nereliyim? Cevap yok, cevabım yok. Ben bir bibloyum. Kah sokağın ortasında kah koca bir şehrin sularında.''

''Yıllar sonra öğrendim aslında hepimizin camdan birer alanda yaşadığımızı. Bir köşesinden diğerine yansımadaki kendimize bakıp geri döndüğümüzü.''

Kitabı okurken düşüncelere dalmadım değil. Hani diyorum nerede o eski sohbetler? İnsanların tüm mahalleyi tanıdığı, komşularla kurulan o dostluklar? Nerede o yardımlaşma, sofraya da bir kap yemek ekleyip oturmak aynı sofra başında... Hepsi çok geride kaldı gibi geliyor bana. Bunlar yapabilen insanların sayısı gün geçtikçe azalıyor yakında hiç kalmayacak gibi. Neden böyle olduk biz? Neden kendi içimize döndük de etrafımızı yok sayar olduk? 

''Doyumsuzluk kanımızda var, oldukça olsun istiyoruz her şeyi. Göregör dünya. Ne kadar modern oldukça o kadar benlik gidiyor özden farkında bile değiliz.''

Kitapta bu cümlenin altını çizmiştim ben sanki soruma cevap gibi oldu. İnsan kendine bakmalı özüne bakmalı birazda. Yaşarken günü değil dünü de, geleceği de düşünmeli, düşünebilmeli... 




18 Şubat 2013

ROMANTİK KOMEDİ 2: BEKARLIĞA VEDA...


       Yine pazar keyfimiz ve bu sefer pek güzel, pek samimii, pek eğlenceli ve pek güldürmeceli olan romantik film izledik! Zorla götürdüğüm sevgilim bile çok severek keyifle izledi hatta :) Bi ara baktım iki arkadaş kahkaha krizlerindeydiler! Sonrasında ise hiç laf etmedi demek ki sevdi :) Kendime bir aferin daha verdim, ben bu işten anlıyorum sankim sankim :P ''Romantik Komedi 2'', ilk filmden daha komik çok daha eğlenceliydi.

       Devam filmi olmasına rağmen sadece düğün üzerine filmi yapmamaları iyi olmuş bence. Dengeyi bence çok güzel sağlamışlar. İlk film daha çok Cemal Hünal ve Sedef Avcı'nın ilişkileri üzerine kuruluydu. Bu sefer ise baskın olan Sinem Kobal ve Engin Altan Düzyatan'dı. Ana temayı biraz değiştirip. Evlilik yolundaki ilişkiler, bitmeyen kıskançlıklar :) düğün ve daha da can alıcı olan kısım bekarlığa veda!  
Filmin oyuncu kadrosu hemen hemen aynı. Kızlar yine sıkı, sadık dostlar birbirlerine hep destek oluyorlar.  Erkeklerimize gelince birisi evli, diğer ikisinin güzel ilişkileri var. Ama bir tanesi var ki onları ayartmaya çalışan bütün kızlar benim fikrini benimseyen, bağlanmaktan şiddetle kaçınan, gecelerin adamı. Gürgen Öz bu rolle bütün beğenileri topladı bence. Oldukça başarılıydı.

       Esra Mert çifti evlenme kararını verirler ve hazırlıklara başlanır. Esra, Mert'in annesiyle tanışır. Arkasından geleneklere uygun olarak kız isteme, kına gecesi yapılır. Bu arada tüm bunlar yaşanırken Didem hala evlilik teklifi alamadığı için çıldırmak üzeridir. Okuduğu kitaplar bir türlü işe yaramamaktadır. Cem ise yeni bir filme başlayacağı için evlenme fikrinden uzak durmak zorunda kalır. Didem artık Cem'in her anını takip altında tutmaya başlar ve yine bu takipleri sırasında erkeklerimizin onlara yalan söyleyerek Antalya'ya gittiklerini öğrenir ve film işte burada kopar :)

       Film, hayattan tipik şehirli kız-erkek ilişkilerini anlatıyor. Tam bir romantik komedi. Eğlenceli yaklaşımıyla izleyenlere keyifli saatler yaşatmayı hedeflemiş. Ben gittiğime değdi diyenlerdenim ve keyifli bir gece geçirmek, biraz rahatlayıp gülmek isterseniz bu filmi mutlaka izleyin derim :)


15 Şubat 2013

''KAYA PRESTİGE OTEL'' Açık Büfe KAHVALTI :))





Offf offff kii ne offf... O nasıl güzel bir kahvaltıydı ya resmen tadına doyamadım! Geçtiğimiz cumartesi sabahımıza güzellik katan enfesssss bir kahvaltı ile güne başlamak gibi keyiflisi yok. Manzara desen her yer çam ormanları, önümüzde havuz ohh mis mis. Bu sefer tadına, keyfine doyulmaz mekanımız İzmir Kaya Prestige Otel'di. Sabahın az erken saatinde kahvaltıya gittik. Otelimizin kahvaltı saaatleri tabi biraz erken 08:30 da başlıyor 11:00'e kadar. Biz gittiğimizde saat 10 azıcık geçiyordu :)) Ama neyse ki kahvaltı açık büfe olduğu için yiyeceğimiz herşeyi önceden aldık ve sonra kahvaltıya başladık. Malum 11:00 de bütün herşey toplanmaya başlayacaktı. Eee o kadar güzel şeyi yemezsek olmaz dedik daldık açık büfelere. Masamızın bir kısmının genel görüntüsünü paylaştım ilk resimde. Baktıkça benim bile iştahım kabarıyorr yeniden... Bazen düşünmüyor değilim kim bilir nasıl bir portre çiziyorum böle yemek düşkünü gibi bi halim var gibi görünüyor uzaktan bakınca :) Aslında öyle çok yemek yiyen iştahlı biri hiç olmadım, herkes iskeletor olduğumu söylese de güzel yemek gördüm mü de övmeden tadına bakmadan duramam! Neyse yemek candır bitti :) Hemenn masamızı detaylıca incelemek ve Otelimizi anlatmak istiyorum. Kahvaltıda herşey taptazecikti ve önümüze sunulan bütün yiyecekler kaliteliydi. Adamlar açıık büfeyi göstermelik yapmamışlar. Verdiğin paranın hizmetini sunuyorlar, hakkını veriyorlar.


Hepimiz birer tane omlet yaptırdık. Sıcacık. Zaten sırada bekliyorsun nasıl istediğini söylüyorsun hazırlıyorlar. Biz beşimiz de farklı faklı söyledik. Tabi ben buraya 2 tanesinin resmini koydum :) Benimki mantarlı domatesli kaşarlıydı nişanlımın ki ise sucuklu kaşarlıydı. Pek lezzetli geldi kocaman omletlerimizi sildik süpürdük! Genelde kahvaltılarda hep haşlanmış yumurta verdiklerinden tabii böyle olmuyor yemesi de, anlatması da.


 Tabakları ağzına kadar doldurup (açgözlülük yapmaktan) sonra hiçbirinin yenmeme durumundan hiç hoşlanmam. Türk milletinin huyu mudur, nedir? Herşey dahil otellerde o tabaklar tepeleme dolar sonra hepsi cuuup çöp. Yenmez ne kadar isteseniz de o kadar şey yiyemezsiniz ki. Bu yüzden insan yiyeceği kadar almalı ya israfa ne gerek var ki? Kalk yedikçe doymazsan al kaçmıyor ya! Off ne kadar çok dolmuşum ben ya. Peynirlerimize dönelim hemen. 10 çeşitten fazla peynir vardı sanırım. Ben yalnızca 6 çeşit aldım tabağıma :)) hepsinden azar azar küçük küçük. Otlu peynir, tel peyniri, beyaz peynir, tulum, kaşar ve lor peyniri... Yanında zeytinler :) ben yine minik bir karışım yapıp 3 çeşitle sınırladım kendimi. Bu arada yeşil zeytini çok seviyorum :) Salam vee vazgeçilmezim olan yeşillikler! Tam bir ot delisi olan ben için ideal. Birde domates- salatalık ayrılmaz ikilisinden aldım. Bu mevsimde ben pek domates filan yemeği sevmem hatta o yüzden tabağıma bir dilimcik aldım ama tadına bakınca (hepimiz) yanlış bir düşüncede olduğumuzu anladık. Mükemmeldi. Tazecik lezzetli ve tam olarak domates tadında. Ve sonrasında ortaya bir domates salatalık tabağı geldi zaten.


İçecek olarak bir çok şey var tabi ki de ama biz yine her zaman ki gibi çaydan vazgeçemediğimiz için termosta çay istedik. Bide içimizi tazelesin, yenilenelim taptaze olalım diye taze sıkılmış portakal suyu aldık yanına da. Ben bir portakal ve portakal suyu canavarı olarak her yemek ile beraber portakal suyu içebilirim kii :) 




  
Vee tatlılarımızzın bir kısmı :) ahahah daha ne olsun dediğinizi duyar gibiyim evet daha ne olacak ama vardı bi kaç bişi daha :)))) Sabah kahvaltılarda ballı ceviz yemeği çok severim ben. Kuru kayısı, incir, üzüm ve erik... Kuru yemişler sabah kahvaltıda iyi gidiyor valla ben seviyorum ımmmmm... Birde her zaman ki gibi en sevdiğim reçelden ahududu reçelinden aldım. Yanında içimizi ısıtsın diye tahin pekmez ve petek bal ona eşlik etti :) En sona da en güzell, pek de sevimli olarak tabağıma yerleştirdiğim of çicolata soslu PANKEK'leri koydum :) Haksız mıyım ama çok şahane gel de ye beni dedirten cinsten görünmüyorlar mı?


Hafta sonunuzun mutlu, en sevdiklerinizin eşliğinde, ağzınızın tadıyla pek tatlı, şekerli geçmesi dileğimle! Mutlulukla ve sevgiyle kalın.. 

14 Şubat 2013

ROMANTİK KOMEDİ ''Aşk Tadında''


''bir kadın erkeğin gölgesinde yaşayamayacak kadar akıllı ama o gölgede dinlenmeyi bilecek kadar duygulu olmalı.''

Dün izleyebildim bu filmi. İkinci film vizyona girmeden izlemeliyim diye şartlandırmıştım kendimi :) Çok keyifli güzel geldi bana, güldüm eğlendim. İkinci film için zaten sabırsızlanıyordum şimdi merakım iyice arttı :) Sevgililer gününe yakışır bir film olacak gibi bakalım izleyince karar vericez ona da :)

Bu film de tipik kadın erkek ilişkilerini samimi sıcak içten ve eğlenceli olarak anlatılmış. Başrolleri; Cemal Hünal, Sedef Avcı, Engin Altan Düzyatan, Sinem Kobal, Begün Kütük, Burcu Kara ve Gürgen Öz paylaşıyor. 
Esra, Didem ve Zeynep bir arada yaşayan, sıkı dostlardır. Hayata karşı birbirlerinden güç almaktadırlar. Esra, Zeynep'in düğününde hayatıyla ilgili yeni kararlar alma fırsatını bulur. Çalıştığı işten ve bencil sevgilisinden ayrılır. Ve Didemle bunu kutlamaya çıkarlar. Bu gece eğlencesi onlara sürprizler hazırlamaktadır :) Hayatlarına yeniliklerle beraberinde aşkıda getirecektir. Romantik Komedi, tipik romantik komedilerden ama izlenmeye değer ya... Aşka dair, arkadaşlığa dair güzel bir film...

AŞK'ın günü :)))




Bugün sevenlerin günüymüşş ama sevmenin günü mü olur ki? İnsan sevebilmek, düşünebilmek, karşısındakini yaşayabilmek için gün gece tarih beklemeli midir ki? Böyle olmamalı. Sevmek sevdiğini gösterebilmek yürek ister bence, gün değil. Zaman çok çabuk geçen bir şey bu yüzden hazır vaktimiz varken her daim sevelim ve bunu söyleye bilelimm. Çok zor bir şey olmasa gerek. Bir çift içten söz bir sıcak bakış. Sevdikçe daha da büyüyoruz ve güçlü oluyoruz. 

Ayrıca insanın hayatını sürdürebilmesi için sevgiye ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim ben. O yüzden sevgilerimi her daim görmek, yaşamak, yaşatmak isterim. Bu günü kutlarken de hep sevmeyi hep karşımızdakini düşünmeyi isteyelim. Kocaman yürekli insanlardan olabilmek, öyle insanların varlığını hayatımızda hissedebilmek dileğiyle. O zaman sevdiğini bugünde dahil her gün gösterebilen insanlara diyorum ki her gününüz sevgililer günü olsun, her anınız bugün gibi sürprizli geçsin :) Sevgililer sevmeye doyamama gününüz kutlu olsun :)))

13 Şubat 2013

KARANLIĞIN ELLİ TONU _ E. L. James




“Çenemi tuttu ve beni var gücüyle öptü. Tutkuyla, yalvarır ve birşey ister gibi. İstediği neydi? Bilmiyordum. Beni nefessiz bırakmıştı.
Ciddi bir yüzle, gözlerimin içine bakarak “Beni… bir daha… sakın… bırakma” diye yakardı.”

       Ne söylemeliyim ne yazmalıyım nasıl başlamalıyım bilemedim o yüzden kitaptan bir yeri yazdım :) Kitabımız kaldığı yerden son hızla devam ediyor. Yine soluksuz okunacak, nefes kesecek türden. 
       Bu sefer içerik olarak biraz daha farklıydı ikinci kitabımız. Grey'in hayatına bakış açısına, karanlıklarına dayanamayan Anastasia'nın ilişkilerini noktalayıp, gider. Kendi hayatına bir düzen vermek zorundadır. Bir yayın evinde işe başlar fakat ne yazık ki bir türlü Grey'i aklından çıkartamaz. Günden güne erir. Ne olursa olsun onu seviyordur çünkü. Grey cephesinde de işler hiç de göründüğü gibi değildir. Ve bir gün Christian yeni bir teklifle Ana'nın karşısına çıkar. Birbirlerini unutamayan bu iki aşık kaldıkları yerden daha farklı bir şekilde ilişkilerine devam ederken, hiç beklenmedik olaylarla sizi büyülüyor. Kitabın her satırında gizem, tutku ve aşk yüksek dozda hissediliyor. Grey'in farklı yüzlerine tanıklık ediyorsunuz ve bu gizemli zaman zaman histerik :) dünyanın merakıyla sabırsızlanıyor, kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Kitaplar arasında en büyük fark ise Karanlığın Elli Tonu'nda sayfalar buram buram aşk ve sevgi kokuyor. 
       Kitap bu sefer iki sürpriz sonla bitiyor. Üçüncü kitabıma da bu yüzden hemen başlıyorum. Meraktaan duramıyorum ki! Birde unutmadan şunu eklemek istiyorum kitabımızın filmi çekiliyor yakında sinema salonlarında da karşılaşacağız bu kitabımızla!



KAHPERENGİ Kitabı Dizi Oluyor Şahane :)


   Dün akşam tv karşısında vakit geçirirken, bir dizinin fragmanları gözüme çarptı tam konuyu anlayamadım ama başrol deki kızın adının Narin olduğunu duydum. Beynimde şimşekler çakmaya başladı ama ihtimal vermedim çünkü dizinin adı Merhamet'ti. Önce sonra aynı fragman bir daha dönünce tv de iyice izledim ve de bir baktım kiii, benim en sevdiğim kitaplardan biri olan Hande ALTAYLI'nın KAHPERENGİ'sinin dizi olarak uyarlamasıııııı :) İnanamadımmm. Çok sevindim zaten tam bir dizi gibi konusu vardı çok etkileyici çarpıcı heyecan dolu ve buram buram aşk kokan. Kitaba bağlı kalınırsa eğer şahane bir dizi olacak bence. Zaten kitabını çok beğenmiştim. Sürekli övüp duruyordum okumaları için bu dizi iyi geldi bana da :)

    Hemen dizi hakkında size detayları vermek istiyorum. Dizimizin adı; ''MERHAMET''. 13 Şubat yani bu akşam, saat 20:00 da başlıyor. Başrollerini; Özgü Namal, İbrahim Çelikkol, Burçin Terzioğlu, Mustafa Üstündağ ve Yasemin Allen paylaşıyor. Yönetmen koltuğunda ise Gül Oğuz ve M. Çağatay Tosun var. Merhamet, Most Production tarafından yapılıyor.


Aşk Haftasına yakışır, aşk kokulu bir dizi karşımızda. Şimdiden hepimize iyi seyirler :)



12 Şubat 2013

Tap tazecikkk MİM :)

Öncelikle Diiiiipciim beni Mimlemiş ona çok teşekkür ediyorum :)  

Mim: Hangi şekilde kitap okumayı seversiniz?

Her yerde, her anımda, çantam da torbam da kitabım olur. Eee ne zaman ne yapacağım belli olmuyor :) Kitap okumak ayrı bir zevk ayrı bir dünya. Yanımda olduğunda okumasam bile içim rahat oluyor. Kuaförde oturup beklerken yada saçım yapılırken, beklemeli başka işlerim olduğunda hep kitabım yanımdadır açarım okurum. Vapurda kitabımı okumayı seviyorum. O nasıl bir keyiftir öyle. Birde birçok insan güzelce oturuyor, sabah çay yada taze sıkılmış portakal suyunu alıyor ve açıp kitabını okuyor. Böylece insan daha da şevkleniyor :) Bende her gün iş-ev arası gidip gelirken; yerleşiyorum koltuğuma, açıyorum kitabımı ohh misss :) Maalesef diğer toplu taşıma araçlarında, otobüs, araba, minibüs, metro... kitap okuyamıyorum, çok midem bulanıyor çünkü. 

Tabi bunlara ek olarak birde evde okuma hallerim var. Yatağıma uzanırım bir güzel sırtıma da 3-5 yastık koyarım pufi pufi :) uzun oturarak okurum kitaplarımı. En keyifli kitap okuma halidir benim için. Bazen de hiç halim olmaz direk yatar pozisyonumu alırım bir sağ bir sol yatak döne döne sayfaya göre okurum kitabımı :) 

Kitaplarım her şekilde benim için okunabilir işte...



11 Şubat 2013

ÖZSÜT'te TATLI SAATLER :))

Yine yeniden bizim mekandayız :) Her hafta mutlaka uğrak yerimiz ama gittiklerimiz farklı Özsüt'ler. Yine farklı şeyler deneyelim, muhabbetimizi bir tatlı eşliğinde daha da tatlı hale getirelim istedik :) 


Yine gözümüz doymadı fazla fazla söyledik ve yanında da tabi ki çay. Vazgeçilmezimiz :) Gözüme takılıp da hiç denemediğim tatlılarından sipariş ettik bu sefer. Ama umduğumu pek bulamadım desem yeri yani :( Nasılda iştahla söylemiştim oysa ki...


Elmalı Tart. Ben kendim evde çok yaparım ve de çok severim. Kokusuna bayılıyorum sıcacık dumanı da tam üstünde oldu mu değmeyin keyfime! Hatta biraz bekleyince bile farklı bir tadı oluyor. Neyse bende ona aldanıp bu seferde Özsüt'ün Tartını deneyeyim dedim. Ama umduğumu bulamadım öncelikle sıcak mı, soğuk mu servis edilsin diye sorduklarında sıcak demiştim. Fakat tartım geldiğinde üzeri soğuk, altı ılıktı. Tart hamurunun biraz daha tadını almak isterim ben, hamuru çok inceydi. Tabii ki çok kalın olmayacak ama 8 cm iç olup yarım cm de hamur olmasa iyiydi :) Arasındaki malzemeye gelince işte onu hiç sevemedim nerede benim yaptığım iç dedim açıkçası. Tarçınsız elmalı tart içi mi olur ya? O yüzden bu tatlısı benden sınıfta kaldı maalesef :( 


Alman Pastası :) çok severim kii... Pofidik pofidik pek sevimli kekinin arasında kreması. Özsüt'ün yeni tatlarından biri. Hep yiyeyim diyordum, kalmamış oluyordu. Sonunda kavuştuk! Büyük bir iştahla yedim. Güzeldi de ama kreması biraz daha bol olmalıydı sankim sankim. Kuru kek yiyormuşum hissine kapıldım bazen :) Ama yine de sevdimm ben. Yenmez mi tabi ki de yenirr :) Ama pudra şekerini unutmuşlar. Sordum isteğe bağlı ekiliyormuş. Eğer Alman Pastası yiyecek olursanız pudra şekerini sipariş verirken söylemeyi unutmayın :)


Fırın Sütlaç. Gerçekten başarılıydı. Ohh mis gibi bir sütlü tatlı daha ne olsun :) Hem hafif hemde baymayan cinsten. Ben her daim sütlü tatlıları sevmişimdir. Gerçi bakılacak olursa her tatlıyı seviyorum da olsun sütlü tatlıların yeri ap ayrı bende!!



ve deee çayyy :) tabiki olmazsa olmazım ama buraya ayrıca koymamın sebebi Özsütün sevgililer günü için özel olarak hazırladığı pastaları göstermekti :) Bu hafta her yerde AŞK kokusu var :) 
Aşkla kalınn ve güzel bir hafta geçsin :)







ZİNCİRSİZ _ Bir TARANTİNO Filmi!!!




Ne kadar az film izliyorum artık ya :( Hafta da bir film ya çok az değil mi? Nerede o bütün filmleri izleyip bitirdiğim, üstüne üstlük aynı filmleri ikinci defa izlediğim günler?? Yok vakit yetmiyor. Akşamları yorgun oluyorum, halsiz bitkin bir ben :( Eee herşey iki üç güne sığdırmak zorunda kalınca bir film ancak izlenebiliyor of off :(

Tarantino filmiyle karşınızdayım bu seferrr!  ''ZİNCİRSİZ''. Oldukça iyi bir kadroya sahip filmimizde baş rollerde: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio ve Kerry Washington yer alıyor. Yaklaşık 3 saat süren bu filmin konusuna gelince. Tam bir western. Ayrıca kölelik, intikam ve silahlar üzerine kurulmuş bir film. Zenci bir kölenin Django, Alman bir ödül avcısı Dr. Schultz ile karşılaşmasıyla başlıyor. Özgürlüğünü geri almak için Schultz ile anlaşma yapar Django. Brittle kardeşleri ölü yada diri ele geçireceklerdir. Filmin her sahnesinde kan, silahlar ve şahane bir müzik ortalığı kasıp kavurmaktadır. Ben özellikle müziklerden çok etkilendim, çok sevdim. Django ve Schultz artık iyi  bir ikili olmuşlardır. Kendilerini geliştirerek ödül avcılığına devam ederler. Diğer bir taraftan da köle olarak alıkonuldukları sırada kaybettiği eşi Broomhilda'yı aramakta ve onu kurtarmayı istemektedir. Buldukları bilgiler onları Candyland çiftliğine götürür. Ama Broomhilda'yı geri almak sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. 

Görsel olarak çok dolu bir filmdi bence. Zincirsiz de müzikler öyle anlarda filme can verdi ki içimde heyecana yol açtı. Silahların patlaması, kanların etrafa yayılması efektlerle daha güçlü hale getirilmiş. Fakat bol aksiyonu olmasına rağmen ben zaman zaman filmin yavaşlığından da sıkıldım açıkçası ya sanki böle uzatmak için uzamış gibi geldi bazı sahneler. sana geldim demek sanki 20 dakika sürdü gibi :D Nihayetinde iyi bir film çıkarmış Tarantino. Ve filmin sonunda ise ben çok keyif aldım. Gerçekten kendi kendini gösterebilen, bu tarz filmleri sevenleri mutlu edebilecek bir film. 

Şimdiden iyi seyirler :))



8 Şubat 2013

BEYAZ DÜŞLER _ Nora Roberts



Bir kitabın daha sonuna geldim. Okudukça büyüyor gelişiyorum. Nedense böyle hissediyorum. Bu kitabı okudukça da hayallerime bir kez daha sıkı sıkıya sarılmam gerektiğini hissettim nedense. İnsan sevdiği şeyi yaparken ne kadar mutlu. Hiç sıkılmıyor zevkle yorulmadan yapıyor o işi. Hepimiz hayatı istediği şeyleri yapabilecek kadar güzel geçsin inşallah. Kitap okumak ayrı bir keyif, ayrı bir mutluluk benim için. Hayatta yapmaktan zevk aldığım bir çok şey var. Ve bunları yaparken huzurla dolmak öyle güzel ki. Beyaz Düşleri okumak, benim için çok başka güzel oldu. Çünkü içinde kendi hayallerimden bir hikaye buldum. İstediğini hayalini kurduğu şeyleri yapabilmek çok etkileyici. O yüzden bu kitabı okurken heyecanlandım baya! Organizasyon ve ben gerçekten tam birbirini tamamlayan ikiliyizz :) Etrafımdaki insanların bile söylediği tek şey sen bu işi yapmalısın! Galiba sonunda yapacağım... Bu arada bu kitabı özellikle okumasını istediğim biri var: Hayat Mühendisi.  Bu kitabı en yakın zamanda okumalısın :) sevgilerimle.

Hemen kitaba ve konusuna geçiyorum. Bu okuduğum ilk Nora Roberts kitabı. Okumayı istiyordum fakat bir türlü sıra gelmemişti. Ama iyiki de ertelememişim. Bu kitap bir seriye ait. (yani devamı gelecek :)) Beyaz Düşler, gelin serisinin ilk kitabı.  Bu seri dört kitaptan oluşuyor. Kitap yormadan, sıkmadan bunaltmadan keyifle okunuyor ve bitiyor. Sade bir dili, güzel bir anlatımı var. Olay geçişleri güzel fakat zaman zaman tam o günle o konuyla ilgili bir şey söyleyecek sanırken, yazar o kısmı bitirmiş başka bir şeyi anlatmaya başlıyor. Bu da tabi bence eksiklik. Olay kafamızda havada kalmamalı bence. Tam bitirilmeli diye düşünmekteyim. Onun dışında gayet keyifle okunabilecek bir kitap!




Çocukluklarını hep bir arada geçirmiş dört yakın arkadaşın ve birbirlerine duydukları sevgi ve güvenin hikayesi bu. Çocukluklarının hayallerini oyunlarını kendi yaşamlarına aktarmayı başarmış dört güçlü kadın: Parker, Laurel, Emmaline ve Mackensie. Sürekli düğün oyunları oynayan bu 4 kadın, büyüdüklerinde kendi şirketlerini kurup Düğün Organizasyonu yapmaya başlarlar. Aynı yerde yaşamaktalar, beraber kurdukları şirkette hepsi en çok sevdikleri işi yapmaktadır.  Düğünün tüm detaylarıyla tek tek ilgilenmek işlerinden çok en büyük zevkleridir adeta. Düğün teması, çiçekler düğün pastası düğün fotoğrafı ve en önemlisi iyi bir iş çıkartıp gelini mutlu edebilmek... 

Mac, insanların en mutlu olduğu anları yakalayıp bunları ölümsüzleştirmeye aşıktır. Çektiği fotoğraflarla insanları kendisine hayran bırakmaktadır. Fakat kendi hayatı bu kadarda mükemmel değildir. Mutluluktan uzak bir çocukluk, parçalanmış bir aileye sahiptir. Babası ikinci evliliğini yapmış ve yeni ailesiyle beraber yaşamaktadır. Onun çok nadir görebilmektedir. Annesi ise sürekli aşık olan, histeri krizlerine giren ben merkezci bir kadındır. Sürekli evlenen ve bu erkeklerin hiçbirinde aradığını bulamayan bu kadın, Mackensie'nin hayatını sürekli olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yüzden kendisini ilişkilere ve aşka tamamen kapatmıştır. Sürekli kendince karşısındaki adama yetememe duygusu ve aşkın gerçek olamayacağı düşüncesi içini kemirmektedir. Ama süren hayatından da oldukça memnundur. Düğün resimleri çekmek onu mutlu eden en güzel şeydir. Bir gün yine ofisinde çalışırken yanlışlıkla odasına düğününü yapacakları gelinin erkek kardeşi girer. Mac'in, karşılaştığı bu adam onun hayatını bir anda etkiler.  Mac bu adam hakkında ne düşüneceğini, ne yapacağını bilemez bir halde dolaşmaktadır. Bu adamla ilgili ne yapmalıdır? Kendini olayların akışına mı bırakmalı yoksa onu tamamen yok mu saymalı??? 



''KITCHENETTE'' de Beşamel Soslu Mantarlı Tavuklu WRAP!!!

Dün iş çıkışı izin verdik kendimize Merve'mle eve gitmek yerine güzel bir sinema keyfi yapalım dedik! Vakit nakittir diyerek hemen buluştuk. İşten çıkınca insan nasılda kurt gibi aç oluyor. Gözümüz dönüyor yemekten başka bir şey düşünmüyor üstüne doğru düzgün cümle kuramıyorduk :D Bu yüzden soluğu Kitchenette de aldık. Can dostumla ve güzel muhabbetimiz eşliğinde yediğimiz akşam yemeğimiz! Tabi ki yine aynı şeyleri istedik. Gönlümüz mü bir ki :))) O yüzden bu sefer sizinle yalnızca bir çeşit lezzet dolu yemek paylaşabiliyorum! 



Beşamel Soslu Tavuklu bolll Mantarlı Wrap tercihimiz oldu. Tadına doyamadım desem yeri. Dürüm ekmeği de farklıydı. Ne olduğunu tam çözemedim ama yeşil noktalarından yola çıkarak fesleğenlii bir şey olabileceğini düşünmekteyim :) Hatta ben tabağımın kenarına hardal ve mayonez koydum. Ki ben ikisini de sevmem. (Burada verilenler gerçekten tat olarak çok farklı ve hiç bildiğimiz gibi değil!) Yemek yanında öyle güzel bir tatlandırma aracı oldu ki kaç kez tabağıma ekledim hatta. Eğer sizde tavuklu şeyler yemeği seviyorsanız mutlulukla, sırıta sırıta, tadına bayıla bayıla yiyebileceğiniz bir yemek. Birde bir kaç çeşit ekmek veriyorlar yanında gerçekten lezzetli. Soğanlı ekmeğine ise bayıldımm ben!  Hatta yan masamızda oturan bayan daha yemeği gelmeden özellikle o ekmekten istemişti. Soğanlı ekmek lütfenn :)) Neden istediğini yiyince daha iyi anladım denedikten sonra. Mutlaka şiddetle tavsiye ediyorum... 


Bu mekan kendine has bir tarzı olan yerlerden bence. Her şeyiyle sıradanlıktan çok uzak. Mobilyaları, yer döşemeleri, koltukları sandalyelerı, içerinin hafif loşluğu, lambalar hepsi yine huzur verici, yine göz alıcı. Aynalar yine bol miktarda kullanılmış. Mimari olarak iç dekorasyonda aynanın bu şekilde kullanılmasını seviyorum. Daha ferah daha aydınlık mekanlar elde ediliyor böylece. Ben özellikle resmini koyduğum bu loca koltuklara bitiyorum! Üzerindeki o demirler filan... Eskiden geleni, bir maziyi anlatıyor sanki bana. Hatta dün eski trenler aklıma geldi. Neden böyle bir şeyi anımsattı emin değilim ama. Çok farklı ve de gerçekten tasarımla mekanın buluştuğu yerlerden birisi. Eğer giderseniz hem yemeklerinden hemde mekanın üzerinizde bıraktığı etkiden memnun kalacağınız bir yer...