14 Mayıs 2014

Gün Kömürden Daha Kara...

        
        Gün kömürden daha kara... Bugün ocaklarda ateş var, kalpler yangın yeri. Hem çaresizlik hem bekleyiş yakmakta bizleri. Yitip gidenler, gidenlerin ardında kalanlar... Söylenecek söz yok. Nefeslerde, sözlerde düğümlenmekte boğazlarda. Biz ise sözün bittiği yerde beklemekteyiz. Birkaç iyi haber duyabilmek için. İçim acıyor, yüreğim ise daha da beter. Yüzler gülmez, yürekler ise kömür karası bugün. Ölüm bir nefes kadar yakın ve anlık işte. Allah'ım rahmetinle muamele eyle, geride kalanlara sabır ihsan et. Rabbim, sıkıntılarından kurtarsın inşallah, madende can derdindeki madencilerimizi, hastanede yarılı yatanlarımızı. Umutla bekleyenler huzura kavuşsun inşallah.. Bizlerde bolca dua edelim...

5 Mart 2014

TERECİ YÖRESEL BAKKAL, İZMİR

       Bir çoğumuz gibi bende farklı yerler keşfetmeyi seviyorum. Tereci Gıda da bu yeni yerlerden birisi. Arkadaşlarımdan çok duymuştum ama bir türlü denk gelmemiş, gidememiştik. İzmir de bir kaç tane şubeside mevcut. Karşıyaka tarafında bulunuyor bütün yerleri. Mavişehir, Yeni Girne, Soğukkuyu.. Bizde bu sefer şeytanın bacağını kırdık. Gidelim dedik, gittik. Güzel, keyifli biraz uzun kuyruk beklemeceli bir mekan. :))Bilmedik bilemedik rezervasyon yaptırmadan gittik. Biraz fazla talep gören bir yer olduğundan kapıda biraz bekledik, kahvaltı yapmak için! Valla bu aralar genelde tercih ettiğimiz yerlere rezervasyonsuz gidersek kapıdaki uzun kuyruktan nasibimizi alır olduk. Beklediğimize değdi ama.
       Şu masalara bakarmısınız? Nasılda keyifli ve farklı. Masaları seramikle kaplayarak tarihsel bir dokunuş yakalamışlar. Ki zaten içerideki herşey otantik ve sizi geçmişe götürüyor. Hatta küçük küçük bungalov tipi evlerde yapmışlar. Aileler, kendini sadece sevdikleriyle görmek istenler, bana özel bir yer olmassa gitmem diyenler için ideal :D Kahvaltıya gelince serpme olarak geliyor fakat herşeyi tek tek siz seçiyorsunuz. Hatta tadına bakıp seçme imkanınız da var. Çünkü içeride size getirilen tüm ürünler satılmakta. O yüzden seçiminizi yapmadan önce tadına bakma şansınız var. Eee çok beğenirseniz evinize de alırsınız. :)) Sadece kahvaltılık ürünler değil daha bir çok üründe satılmakta. Kuru gıdalardan tutunda, bal reçele kadar. Birçok seçeneği bir arada sunuyorlar. Hatta kahvaltı sırasında içeride sattıkları ürünlerden, hazırladıkları şerbetlerden sürekli olarak tadım yaptırıyorlar...

       Kahvaltı tabkaları da pek güzeldi. Sıradan olmayan şeyleri severim ben. Şekilli şekilli tabakları görünce hoşuma gitti. Yediğim yemekten daha bir keyif aldım. Ne de olsa sunum önemli. Önce gözümüze hoş gelecekki yenilen yemek, sonra tadı güzel olacak. Ancak o zaman keyifle tamamlanır yemek faslı. Her yöreden farklı tatlar vardı menüde. Bizde Mıhlamayı görünce tabiki dayanamadık. (Nişnlımın Rizeli olduğunu ayrıca belirtmek isterim :)) Zaten gittiğimiz kahvaltılarda menüde mıhlama varsa, iilaki bizim masamızdada olur. Mıhlama fena değildi. Bir Rizeliye memleketinin yemeğinide kolay kolay beğendiremessiniz oda ayrı. Ya tereyağı oralardaki gb olmaz yada peyniri :)

       Küçük bir uyarı yapmak istiyorum. Herşeyi tek tek söylediğimiz için, ilk başta söylerken az gibi geliyor ama önünüze gelince baya kalan oluyor. Dikkat edin ki boşuna aldıklarımız çöp olmasın. Zaten adetle söyleniyor peynir bile. Böyle bir durumda israfa gerek var mı? Yeriz biticek gibiyse bir daha söyleriz hepsi elimizde! 

       Sizde yeni yerler keşfedelim, kahvaltıya farklı bir yere gidelim bu haftasonu diye düşünenlerdenseniz. Tercih edilebilecek bir mekan. Şimdiden keyifli haftasonları ve afiyet olsunn :))

20 Şubat 2014

RASTLANTI YOKTUR, NEDEN VARDIR _ Nuray Sayarı

      


 Mutlu günler efendimm :) Bir kitabımızın daha okunup sonuna gelinmesiyle, benimde sizlere onu anlatmam şart olur. Hemen kısaca size kitapla tanışmamı anlatmak istiyorum. İzmirin o güzel Kordonun da Arma Kitap Cafe adlı mekanda otururken, duramadım hemen kitaplara göz attım. Bir kaç kitap kucağımda toplamıştım ki o kapağı gördüm. Kapağında; ''Rastlantı Yoktur Neden Vardır'' yazıyordu. Benim o kitaba elimin gitmesi de onu almam da orada bulunmamda rastlantı değildi biliyorum. Etkilenmiştim, doğruydu. Herşeyin bir nedeni vardı. Var oluşumuzun olduğu gibi. Hayatta hiçbir şey öylesine olmazdı, olamazdı. O gün bu kitaba karşı içimde garip bir şekilde benim olsun isteği duydum. Benim olmalıydı, alıp okumalıydım. Zaten bir zaman sonrada aldım kitabımı. Fakat okumaya başlamam biraz daha uzun sürdü. Ve sonunda bitti. Huzurla okudum. O gün bu kitapla karşılaşmamın bir nedeni olduğunu, bugün çok daha iyi anlıyorum. Hatta kitabımı bugüne kadar okumamında benim için şans olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bazen insanın okuduğunu anlayabilmesi ve hayatında bir yere koyabilmesi için algılarının açılması gerekiyormuş. Kimi zaman çekilen sıkıntılar algımızı arttıyor, kimi zamanda isteklerimiz. Şunu biliyorum ki sıkıntı çekmeden hayalini kurduğunuz şeye ulaşamıyorsunuz. Oyüzden diyorum ki bu kitabı doya doya, kana kana, düşüne düşüne okuyun. Hatta ben kitaplarıma kıyamadığım için altını çizemem, genelde post-it yapıştırırım en fazla. Fakat bu kitapta altı çizilesi birçok cümle olduğundan ikinci kez okuyup, önemli cümlelerle buluşmak niyetindeyim. Hepsinn altını çizicem :)


       Kitabımızda insan öz'üne kavuşuyor. kendini, varlığının aslında nasıl bir mucize olduğunu idrak ediyor yada etmesine vesile oluyor. Biraz düşünmek (iyi düşünmek, güzeli istemek) ve herşeyden önemlisi kendimize ve yapabileceklerimize inanmak gerektiğini vurguluyor. Akıcı bir dille yazılmış, içten ve samimi. Hatta öyle ki fazlasıyla da bizden. Yazarımız okuyucularının mektuplarına da yer vermiş. Kendini tanımanıza anlamanıza olanak sağlayabilecek bir eser.. Böylece aslında düşüncelerinizde hiç de yanlız olmadığınızı görmenize vesile oluyor. 

       Şunuda söylemeden geçemeyeceğim. Bu kitabı almadan önce çok düşündüm. Evet Nuray Sayarı'yı astrolog olarak beğenir severim ama konu kitap yazmaya gelince biraz düşündüm. Emin olamadım ama onu almak arzusu hep içimdeydi. İyikide almışım.



   O zaman sizde bu kitabın hayatınızı olumlu olarak değiştirebileceğine niyet edin ve okumaya başlayın! 

14 Şubat 2014

SEVMEK GÜZEL ŞEY...

seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
 
seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…


İnsan sevince hep sevilmek istiyor değil mi? Karşılıksız sevmek hiç yok bizim ruhumuzda. Oysa keşke nedensiz, sebepsiz ve karşılıksız öylece sevebilsek. (Tabiki karşılık dediğim git aşık ol birine o seni istemesin ama sen ömrünü onu sevmekle tüket değil. Yanınızda olan sevgisi yüreğinize değmiş tüm insanlardan bahsediyorum. İster arkadaş, dost olsun isterseniz sevgili yada anne baba.) İşte ozaman değmeğin keyfimize, hayattan aldığımız mutluluğa. İnsan içinden geleni yapabiliyor o zaman ve bu yüzden hayatın tadını çıkartıp, bu mutluluğu iliklerinde hissedebiliyor. İnanın bana öyle. Kendimden pay biçiyorum. Sevgilim, beni düşünüp yani benim yaptığım gibi karşılık vermeyince nasıl sinir olup kendimi harap ettiğimi bilemessiniz. Sinirimden o günün öylece sinir harbi şeklinde ve ah vah keşke yapmasaydım demekle geçip gitmesine neden oluyordum. Ama biliyordum beni sevdiğini ve bunu süprizlerle ve benim gibi düşünerek dile getiremediğini. Buna rağmen benim önemsediğim günlerde yinede bekliyordum. Bir zaman sonra bu bizi çok yıpratmaya ve onun bazı şeyleri daha çok yapmamasına benim daha çok sinirlenmeme neden oldu. Sonra düşündüm, ya bu adamdan vazgeçecektim yada kendimi büyük beklentiler içine sokmaktan ve onu değiştirmeyeçalışmaktan vazgeçecektim. Ben ondan vazgeçmedim ben aslında yanlış olan içimde sürekli vıdı vıdı yapanı terk ettim. Ve şimdi inanınki çok keyifli herşey. Sadece keyifli mi hayır! Aşk daha fazla var, süprizler var. Beklentisiz yaşamanın saflığı, güzelliği, tadı var. Yakınarak beklediğim herşeyin kendiliğinden olduğu öyle şahane anlarım var ki. O yüzden herşeyi ve herkesi oluruna bırakarak sevmek, içinizden geldiği gibi sevginizi gösterebildiğiniz gibi sevmek ÇOK ÖNEMLİ. Siz sevdiğinizi mutlu ettiğiniz zaman, onun için sadece varlığı için, yanınızda olabildiği için,  onun sizi daha çok sevdiğini görecek ve bunu hissedebileceksiniz. Sonuçta hepimizin sevme şekli, bu sevgiyi anlatma biçimi çok farklı; biz birbirimizden çok farklıyız çünkü. O halde gelin sadece sevelim, bugün yarın değil, her an her dakika kalbimiz sevgiyle atsın.  Ve nedenlere bağlanmaktan vazgeçelim. Hep sevgiyle kalalım. HAYATIN TADI BİZ ONU SEVDİKÇE ÇIKAR. Sevmeyi sevenlerden olmak ve hayatımızda ise sevginin kıymetini bilenlerin olması dileğiyle!!!
Sevgimiz bir ağacın kökleri gibi her daim büyüsün ve kuvvetlensin...




 

7 Şubat 2014

CUMA, CUMARTESİ, PAZAR :)


       Kocaman bir hafta içi günlerinin daha sonuna geldik. Mesaimiz şuan son dakikalarında. O yüzden benimde keyfime diyecek yok. :) Bütün haftanın yorgunluğunu atmak için kafam planlarımı ardı arkasına yapıp duruyorum. Gerçi bu aralar ben haftasonları daha çok koştursamda, pek yapılan planlarıma sadık kalamasamda olsun. En azından böyle güzel telaşlarım olduğu için şükrediyorum! İnsan her anının kıymetini bilerek yaşamalı. Eee hadi ozaman sizde anınızı mutlu kılmak için bir şeyler yapın. İyi ve güzel olan her şeyi hayatınıza katın ve kendinizi bırakın... Hepimize keyifle ve sevdiklerimizle geçirebileceğimiz güzel bir haftasonu dilerim.

4 Şubat 2014

''RETRO'' STİL EV DEKORASYONU...

     



       Düğün telaşı başladı, sıra evi döşemeye geldi. Ev hazır peki ya mobilyalar? Mobilya seçmek zor bir iş eğer ne istediğinizden emin değilseniz. Bende tam da bu noktadan yola çıkarak size bir kaç örnek ve stiller hakkında bilgi vermeyi amaçladım umarım yardımcı olabilirim. Bu keyifli ve aynı zamanda zor süreçte sizlere katkım olursa pek mutlu olurum :) Çünkü insanın aklındaki soruların hiç bitmediği bir dönem bunun çok farkındayım! Peki ne yapacaksınız? Öncelikle kendinize sorular sorun. Hangi tarz bir ev hayal ediyorsunuz? Nerede yaşamak sizi mutlu eder? Hangi mobilyalar size huzur verir? Hangi renkler hayatınıza daha da renk katacak? Ama unutmayalım ki herşeyin fazlası zarar. Bir stili bir rengi evinizde kullanacağınız zaman onu harmanlamanızı, etkisini başka objelerle biraz azaltmanızı öneriyorum. İlk başlarda çok güzel gelebilir herşeyin aynı olması fakat bir zamandan sonra bu aynılık sizi yoracaktır. Buna dikket ederek seçim yaparsanız eviniz sandığınızdan daha keyifli hale gelir!

Diğer bir taraftanda bu yazım; evinde küçük değişiklikler yapmak isteyenlere ve retro benim hayat tarzım diyenlere gelsin :D


       Retronun anlamı ''geriye, geriye bakış, geçmişe, tersine'' dir. Ayrıca bu terimin kökeni geçmişe bakış anlamına gelen retrospective'den gelmektedir. Geçmişte yaygın olarak kullanılan benimsenmiş bir akımın yeniden kullanılarak yaygınlaştırılmasıdır RETRO. Kısaca bu stile geçmişe dönüş modası diyebiliriz. Çok renkli ve eğlenceli bir stildir. (bence!) 1950 ve 1980 yılları arasında kullanılan mobilya ve dekorasyon ürünlerinin modern eşyalarla birlikte kullanılması retro stilini tanımlar.

Benim bu stilde en beğendiğim özelliklerden biri ise canlı renklerin hakimiyeti. Sarılar, kırmızılar, turkuazlar... Evinize, hayatınıza canlılık katmanız için varlar sanki. Renkli bir sandalye, pachwork kaplanmış bir berjer, ahşap bir çalışma masası, canlı ve farklı formlardaki bu ürünleri kullandığınızda yada bir duvarınızı canlı bir renge boyayarak, duvar kağıdı kaplayarak evinizin tarz sahibi bir mekana dönüştüğünü fark edeceksiniz.












        Retro keyfin, rengin, enerjinin dekorasyona dönüştüğü bir stildir. Canlı cap canlı olmaya hazırlanın! Sandalyeler, geometrik ve çiçek duvar kağıtları, perdeler, baskılı kumaşlar, koltuklar ağırlıklı olarak kullanılmaktadır.  Yer döşemelerinde ise ahşap ve doğal parkeler tercih edilmektedir.




 
  
 Retro stili evinize uygulamaya karar verirseniniz. Bütün odalarda, evin her yerinde uygulamaktan kaçınmanız daha doğru olur. Böylece abartıya kaçmadan, gözü yormayan sade eğlenceli ve aynı zamnda çok şık bir etki bırakmanız mümkün olabilir. Önemli olan doğru parçaları birleştirebilmek. Ve dozunu iyi ayarlamak...







30 Ocak 2014

BÖĞÜRTLEN KIŞI _ Sarah Jio



       Havaların tam da soğuduğu günlerde elime aldığım bu kitap içimi ısıttı. İnsanların yüreğine dokunan sıcacık, içten ve duygu dolu bir kitap. Soluksuz okuduklarımdan. Zaten üç gündede bitti. Eğer vaktiniz varsa bi günde bile bitirebilirsiniz! Sayfalar akıp gidiyor, okumasanız meraktan deli oluyorsunuz. İçerden bi ses beyninizi kemiriyor ne oldu? ya şimdi ne olacak? diye. Eğer bu tarz kitapları seviyorsanız ve okumadıysanız hadi başlayın bir an önce, haftasonu okuyuverin ;) Öncelikle bu kitapta beni çeken şeyin böğürtleni çok sevmem olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Kitapçılarda ilk gördüğüm aaa böğürtlen kışı diyo. Ne kadar sevimlidir, kesin eğlenceli olacak. Böğürtlenlerden bahsedecek şahane diye düşünmekten kendimi alamadığımı hatta sırf bu yüzden kitabının arka kapağını bile okumadığımı söyleyebilirim. Hatta kitabı okumaya başladığım ana kadar da kitap hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ne anlattığını bilmiyordum ama güzel olduğundan emindim aynı ''Mart Menekşeleri''nde olduğu gibi. Yazarın ilk kitabıda beni esir almıştı okuduğum bu üçüncü kitabıda...

       Romanı özetlemek olayları anlatmak istemiyorum. Çünkü bir hevesle başlayın ve sonrası aksın gitsin ne olduğunu bilmeden merak ederek ve bunun tadını çıkararak okuyun istiyorum. Sadece şunu söylemek isterim. Mayıs ayında çıkan kar fırtınası ile ilgili yapılacak haber, bir çok insanın hayatını derinden etkileyecektir...
Böğürtlen Kışı.

Son olarak birde yazarın bizimle paylaştığı Böğürtlen Kışı şarkısını sizde dinleyin istedim işte burda buyrun:

http://m.youtube.com/watch?v=q1xD5CWq1YQ&desktop_uri=%2Fwatch%3Fv%3Dq1xD5CWq1YQ

29 Ocak 2014

TELAŞLAR TELAŞLAR TATLI TELAŞLAR...



       Düğün telaşı başladı mı yandınız demektir! Düşünmeniz gereken birçok ayrıntı var. İnsan önce çeyiz işine başlıyor mesela. Daha sonra evdi, kına gecesiydi, bekarlığa vedası, gelin hamamı ve düğünü derken liste uzayıp gidiyor. Tüm bunlar ise içerisinde düşünülmesi gereken milyon tane detayıyla karşımıza çıkıyor! 

       Çeyiz işine girildi mi öncesinde hemen mutfak eşyalarını tamamlamaya girişiriz, arkasından çarşafıydı örtüsüydü bahtaniyesiydi kısmı gelir. Tabiki bunlar en eğlenceli kısımlardırda biz sonradan fark ederiz :) Çünkü zaman içinde sindire sindire alırız beğeniriz koyarız kenarıya. Bu tabak güzelmiş alalım, bu bardak şahane benim olmalı. Sonra baktın içine mi sinmedi aman başka bi tane al, diğerini hediye et, anneciğine ver kullansın :) Çözüm çok. Taa ki ev işin içine girinceye kadar. Evin dekorasyonu, beyaz eşyalar, mobilyalar, dolaplar... 

       Bence sıkıntı tam da burada başlamakta seçim çok geri dönüş sıkıntılı :(  Hele ki kendi evinizde oturcaksanız, buraya tadilat yaptırıyorsanız, birde her detayla tek tek ilgilenmek zorundaysanız. Çünkü büyük paralar harcanmakta ve bunu istemem vazgeçtim lüksünüzde pek yok. Doğru kararı vermek, ne istediğinizi bilmek zorundasınız. Ama ben maalesef ne istediğime karar veremeyenlerdenim. 

       Terzi kendi söküğünü dikemez derler ya aynen öyle. Evimin içini kendim çiziyorum, herşeyiyle birebir ilgilenmeme rağmen daha büyük sıkıntıdayım. Karar veremiyorum bir türlü. Araştırmalar, çizimler sürekli beynimi kurcalamakta. Gece yatağıma yattığımda bile rüyalarımdalar :( Bilmiyorum sonun ne olacak :D Bu arada bir çok araştırma yaptım. Yapıyorumda, okuyorum bloglarda geziniyorum, kitaplar alıyorum, yaptığımız işlerden örnekler çıkartıyorum. Eee böyle yaparkende aklıma geldi madem ben yaşantımın her anını paylaşmaya niyetle blogumu açtım ee neden o zaman bu hallerimi yazmıyorum. Bulduklarımı paylaşmıyorum? Paylaşıcam dedim ve ilk postumu yazdım işte :) 

      Sizde bana yazabilirsiniz hissettiklerinizi, gezip gördüklerinizi belki bakmam gereken bir siteyi. Yorumlarınızı ve fikirlerinizi bekliyor olacağım. İnsan kararsızlık ve merak kuyusuna düşmeye görsün :D Hadi ben işime döneyim. Son olarak şunu da söylemeden gitmek istemiyorum;  bu durumda olan herkesin Allah yardımcısı olsun inşallah. Büyük sabır ve emek isteyen bir süreç...

28 Ocak 2014

ŞEKER PORTAKALI _ Jose Mauro De Vasconcelos


       Okumaya çok geç kaldığım ve neden yasaklı kitap olması gerektiği düşünülmüş hala anlayamadığım bir kitap. Hemencecik bitti, soluksuz okudum çünkü!

       Ne iyi ettim de okudum seni ''Şeker Portakalı''. Küçüktür anlamaz, bilmez der geçeriz hep. Ne yazık ki aslında o küçük yürekler daha çok hisseder daha çok etkilenir yaşananlardan. Bizim göremediklerimizi onlar görüyorlar işte bunu kabul edebilsek ve ona göre davransak keşke çocuklara! Değerliler onlar bizim için, geleceğimiz için, hayatımız için.. Bakıyorum haberlere, okuduklarıma o kadar çok çocuk vahşeti ve dramı var ki. Sonra yaşanan, yaşatılan kötülüklere bakıyorum. Anlıyorum aslında bir çocuğa küçüklüğünde ne verirseniz büyüdüğünde ondan onu alırsınız. Bu değişmez bir gerçek!

       Ne kadar güzel, ne kadar içten ve ne kadarda çocukça duygularla yazılmış kitaptı öyle. Sanki olaylara bire bir şahit oluyorsuınuz. Sımsıcak bir öykü. Yazarımızın yirmi yıldan fazla gönlünde taşıması şaşırmamak gerek. Öyle güzel yazmış ki... Kitabımıza gelince; size küçük Zeze'den ve onun yaşadıklarından kısaca bahsetmek istiyorum. Zeze daha beş yaşında akıllı, yaramaz ve öğrenmeyi çok seven hayaller kuran bir çocuktur. Yaramazlıklarıyla ün salmış, bütün mahallenin dilindedir. Ve bu yüzden ailesinden şiddet görmektedir. Zeze şiddetin sebebinin, içine şeytan kaçmış olmasına ve bundan dolayı evdekilerin onu sevmemesine bağlamaktadır. Oysaki; Zeze sadece çok hisli, çok akıllı ve sevilmeye muhtaç bir çocuktur. Yaptığı tüm haylazlıklar ise sevgisizlikten kaynaklanmaktadır. Ah Zeze ah, sen nasıl güzel yürekli tatlı bir çocuksun yaa!

       Bu romanı alın okuyun mutlaka. Okuyanlarda bir daha bir daha okusun. Gerçekten sevince insan sevgisi uğrunda neler yapar sorusunun milyon tane cevabını bulacağımız bu kitap, okunmaya gerçekten değer! Sevgiyle kalın...

22 Ocak 2014

MUCİZELER DÜKKANINA DÖNÜŞ _ Debbie Macomber


  
Ara ara okuduğum bu seriye dördüncü kitapla devam :) Yine su gibi akıcı, merak uyandırıcı, olayları heyecan ve keyifle okuduğum bir kitap daha. Diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitapta aynı yoldan devam etmiş yazmaya. Çook güzel, sıcak, içten keyifli...
 
Debiiii; seviyorum kitaplarını!

Bir kitabın önce kapağı çeker sizi. Okumadan bilmeden alıverirsiniz kapağı beğendiniz mi. Bende genelde böyle olur. Küçük Mucizeler Dükkanı' da benim için öyleydi. Alıştım ve keyifle okudum bugüne kadar bu serinin kitaplarını. Yeni kitabımız dördüncü kitap olan ''Mucizeler Dükkanına Dönüş''. İlk iki kitapta Lydia'dan ve onun Blossom Sokağında açtığı dükkandan ve burada hayatına kattığı dostlardan sevgilerinden bahsetmişti. Üçüncü kitap ise bambaşka kahramanlarla karşımıza çıktı. Ve son olarak Mucizeler Dükkanına Dönüş'te ise bir yeni karakter ve iki eski karakterle bizi kendisine bağlıyor. Lydia, Alix ve Colette'nin hayatına dahil oluyoruz. Dolu dolu aşk var, sevgi ve bağlılık var. Eee tabiki bunların yanında hüzünler, üzüntüler ve mutsuzluklarda yok değil. Ama her geçen gün bu sokaktaki kocaman aileye daha çok dahil oluyorsunuz.

Kitabın sonunda bir sonraki kitabın ilk bölümüde var. Heyecanı ve insanın içindeki merakı arttırıyor böylece. Bakalım bir sonraki kitap ne zaman okunacak. Birde bu kitapla birlikte söylece kendimce hayatla ilgili ufak bir analiz yapmadan edemedim ;) Hemen onuda yazıp bitireyim. 

Hayatta herşey insanın başına geliyor iyi de kötü de, mutlulukta mutsuzlukta. Önemli olan böyle zamanlarda nerrede ve kiminle olduğunuz. Hayata karşı size güç veren değerleriniz. Her anımız dört dörtlük olamıyor bazen taa dipte oluyoruz. Ve bir umuda tutunabilirsek tüm hayatımız değişiveriyor. İşte bu kitapta da  Ama her şeye rağmen yanınızda olanlar size destek de olabiliyorsa ne mutlu kazandıklarınıza! Yeni kurulan arkadaşlıkların, zamanla gerçek dostluklar halini aldığına tanıklık edeceğimiz bir roman...

16 Ocak 2014

UÇURTMA AVCISI _ Khaled Hosseını


       Yeni yıl yeni yıl dedik geldi, ama zaman durmuyor ki üzerinden iki hafta bile geçti. Zaman çok hızlı ve biz bazen ona ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Yada ben zorlanıyorum. Yapılacak o kadar çok işim var ki, hangisine hangi ara yetişeceğimi şaşırıyorum. Hep eksik bişiler kalıyor. Bir türlü düzen oturtamamaktan şikayetim var!!! İnsanoğlu nankör ne şikayeti biter ne isteği. Önemli olan kendini bilmekte, bilip de düzeltebilmek için elinden geleni yapmakta. İnşallah kendimiz bilmekte güzeli görebilmekte hiç geç kalmayız...

       Bir hafta daha geçip gidiyor şunun şurasında ne kaldı cumaya? Haftasonuna ramak kalmışken bende bitirdiğim kitabımı daha da geç olmadan değerlendireyim istedim. Biliyorum ki bir çok insan bu kitabı okudu, sevdi. Bende aynı keyifle severek okudum hatta özelliğimdir, hep biraz geç okurum popüleritesini kaybedince. İyi de yaptığımı düşünüyorum. Hem aradan zamanda geçince yazdıklarım, okumayanlar içinde öneri postu olmuş oluyor. Buda sevindirici...

       Güneşte kalan bir insanın yanıp kavrulması gibi bu hikayedeki acılarda yürreğinizin için için yandığını, insanlara yapılan bu vahşetti okurken boğazınızın düğümlendiğini hissedeceksiniz... Acı dolu bir hikayeyle daha başbaşayız işte. Sayfaları hızla çeviriyorsunuz, hem meraktan hemde güzel şeylerin olmasını dileyerek,bekleyerek. İki masum çocuk ve onların dostluklarını anlatan, insanda derin izler bırakan bir kitap ''Uçurtma Avcısı''. 

       İnsana çok şeyler katan kendini, yaşadıklarını sorgulatan bir kitap. Hatta çocuk yetiştiriken insan nasıl davranması gerektiğini bile öğrrenebilir. Çocukların içindeki o güzel ruhun aslında ailesinden aldığı sevgiye bağlı olduğunu görecek, çocukların yetişirken aslında ailesini mutlu edebilmek için neler yapabildiğine şahit olacaksınız. 

       Okumak, çok okumak ne güzel bir şey!

2 Ocak 2014

ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK _ Uğur Koşar

''Kendine derinden saygı duy ve kucakla. Çünkü sen Allah'ın özenerek yarattığı, ruhuna ruhundan üflediği özel bir varlıksın!''



       Merhaba yeni bir yıl, merhaba yeni değişimler, uyanışlar! Herşeyin O'ndan geldiğine inanarak ve O'na sonsuz şükürler ederek başlıyorum... Ne düşünürsek onu yaşıyoruz biz bu hayatta! O yüzden ben gelecek günlerin hep iyi ve güzel olacağına inanarak başladım bu yıla, bu yeni sabaha. Yeni yılın ilk postunda, özel ve güzel bir şeyler paylaşmak istediğimden; bu güzel kitabı bitirmeme rağmen yazmayı geciktirdim. İnsanın kendini bulmasını sağlayan, özüne dönmesine, etrafına dikkatlice bakmasına ve hayatı olduğundan yada görmek istediğimizden daha başka görmemize sebep olan bu kitap benim için öyle özel bir yerde ki! İyiki bu kitap yazılmış ve bende okuyabilmişim demekten öteye geçemiyorum maalesef! Canım kitabım artık o benim baş ucu kitabım! Elimin uzanabileceği her yere bir tane bu kitaptan koymak istiyorum! Hep okuyayım hep kendime geleyim istiyorum! Hepimizin okumasını yürekten istediğim bir kitap. Kütüphanenizde olsun. İnsan okumaya başladı mı elinden bırakamıyor. Bağlanıp kalıyor. Yüreği temizleniyor, yaşadığı hayat tat vermeye başlıyor...
       Kitabımızı özetlemek zor. Zaten kendi hayatın yaşamın, yaşamanın bir özeti. Sadece şunu belirtmek istiyorum: Okumanızı yürekten tavsiye ediyorum. Okudukça bir kitabın sizi nasıl değiştirdiğini göreceksiniz. Mutlu olacaksınız!

''Hz. Mevlana da, '' Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp adeta o olmalısınız'' diye anlatır hakiki muhabbeti.''

Bakıyorum, düşünüyorum da bizim için sevgi ne? Sevmek birine gönülden bağlı olmak ne? Yakından sahit olduğumuz, insanlar arasındaki sevgi bağı bile o kadar incecik ki her an kopmaya hazır. Çünkü bir sürekli birbirimizde bir eksiklik arıyoruz. En ufak olumsuzlukta karşımızdakini yerden yere vurmayı tercih ediyoruz. Sevmek bu kadar basit mi?


''Söylenecek çok şey varken bile sus. Susmak boyun eğmek değil, tam aksine olgunlaşmanın ilk adımıdır. Ve daima anımsa: 
Sen sustuğunda melekler konuşmaya başlar.''

Bazen susmak nasılda ızdırap oluyor bize, cevap veremedikçe içimizdeki hiddet nasılda büyüyor! Karşımızdakinin ağzının payını vermek için nasılda deli oluyoruz. Peki o an veremediysek ya yanımızda yoksa. İşte o zaman: Nasılda hırçınlaşıyoruz, insanlara tahammülümüz azalıp herşeyi kırıp dökmeye başlamıyor muyuz? Peki bu durumun en çok kime zararı var. Keşke düşünebilsek. Her durumda bizim zararda olduğumuzu anlayabilsek.

''Sen huzur nedir bilir misin?
Huzursuzluğun içinde Allah'ı görüp O'na sıkıca sarılmaktır...''

O'nu bulabilmek ve O'nda kalabilmek dileğiyle...